Mü’minin hissettiği gerçek korku, Allah korkusudur. Çünkü Allah’a iman, onu ölüm, fakirlik, insanlardan veya herhangi başka bir şeyden gerçek anlamda korkmasını engeller. Mü’min, sadece Allah’ın gazab, öfke ve cezalandırmasından korkar. Allah korkusu, mü’minin hayatında önemli ve faydalı görevleri yerine getirir. Çünkü bu korku, mü’mini günah işlemekten uzaklaştırır. Bununla da onu, Allah’ın gazab ve cezalandırmasından korur; ibâdetleri yerine getirmeye, Allah’ın rızâsını kazanacak hayırlı işleri yapmaya sevkeder. Bu durumda Allah korkusu sayesinde mü’minde bir ruhsal dinginlik meydana gelir. Çünkü bu durumdaki mü’mini, Allah’ın affı ve rızâsı hususunda ümit şuuru kaplamaktadır. “Rabbimiz Allah’tır deyip sonra dosdoğru olanların üzerine melekler iner: Korkmayın, üzülmeyin, size söz verilen cennetle sevinin! (derler.)” (41/Fussılet, 30)
Mü’min, Allah’ı zâtıyla ve sıfatlarıyla tanıyıp bildiği ve O’nun her şeye kaadir olduğu, dilediği anda bütün evreni helâk edebileceğini idrâk ettiği için O’ndan, O’nun azabından korkar. İsyan ve günahlara daldığı için, O’nun vereceği cezayı düşünerek O’ndan korkar. Bazen hem O’nun azametini/yüceliğini, hem de azabını düşünerek her ikisi sebebiyle O’ndan korkar. Allah’tan en çok korkan O’nu en çok bilendir. Bunun için Peygamberimiz (s.a.s.), Buhâri’nin Hz. Enes’den rivâyet ettiği bir hadis-i şerifte: “Ben Allah’tan en çok korkanınızım” buyurmuştur. Hadisin diğer rivâyeti şöyledir: “Ben Allah hakkında sizden daha çok bilgiye sahibim ve benim haşyetim/Allah’tan korkum, sizinkinden daha fazladır.” (Buhâri, Edeb 72; Müslim, Fezâil 127-128) Kur’an’da bu konuyla ilgili şöyle buyrulur: “Allah’tan, kulları içinde en çok âlimler korkar.” (35/Fâtır, 28) Hz. Peygamberimiz de beşîr/müjdeleyici ve nezîr/korkutucu ve uyarıcı sıfatlarıyla insanlığa gönderilmiştir (2/Bakara, 119; 34/Sebe’, 28; 35/Fâtır, 24; 41/Fussılet, 4). Peygamberimiz, insanları Allah’ın sonsuz rahmetiyle müjdelerken, beri taraftan O’na isyan edenleri elem verici bir azap ve can yakıcı bir ateş ile de korkutmuştur.
Kulun Allah’tan korkması, sadece büyük bir tehlikeden duyulan korku gibi olmayıp, bununla birlikte, Allah’a karşı bir saygının da ifadesidir. Korkan, korktuğundan kaçar; ancak, Allah’tan korkan O’na yaklaşır ve O’nun lütfuna mazhar olur. “Allah katında ikrama en lâyık olanınız, O’ndan en çok korkanınızdır.” (49/Hucurât, 13). “Allah’a kaçın/koşun” (51/Zâriyât, 50). Allah’tan kaçmak kesinlikle mümkün değildir; Allah’a doğru kaçmak, daha doğrusu O’nun azabından yine O’nun rahmetine sığınmak gerekir ki bu da takvâ ve haşyet gibi Allah korkusu ile gerçekleşir. Allah’tan korkma, O’nun emirlerine itaati ve yasaklarından kaçınmayı gerektirir.
Kullarına karşı daima lütufkâr olan Allah, ibâdetleri onların cehennem azâbından kurtulmaları ve cennet nimetlerine kavuşmaları için bir sebep kılmıştır. Sebeplere sarılmak, neticelere râzı olmak demektir. Dünyaya ait korkular devamlı değil, geçicidir. Çünkü hiçbir tehlike, Allah’ın azabı kadar şiddetli değildir. Bunun için Allah, “Öyleyse siz onlardan değil; Benden korkun, eğer gerçek mü’minlerden iseniz.” (3/Âl-i İmrân, 175) buyurmuştur. Allah korkusu, her türlü hayırlı işlere vesiledir. “Hikmetin başı Allah korkusudur.” Bu korku, kişiyi Allah’ın emirlerine isyandan alıkoyduğu için Allah ona mükâfat olarak iki cennet vaad etmiştir. “Rabbinin makamından korkan kimselere iki cennet vardır.” (55/Rahmân, 46) Allah korkusunun bir tezâhürü, Allah’ın anıldığı yerde mü’minin kalbinin titremesidir: “Mü’minler o kimselerdir ki, Allah zikredildiği/anıldığı zaman yürekleri ürpererek titrer.” (8/Enfâl, 2) Peygamberimiz’e, “insanların en hayırlısı kimdir?” diye sorulunca: “Allah’ tan en çok korkanlardır.” buyurmuştur. Mü’min, gücü yettiği nisbette Allah’a isyandan sakınmalı ve O’ndan korkmalıdır (64/Teğâbün, 16).