Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Allah Katinda Yegane Din Islam’dir

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Bütün peygamberler, vahiy yolu ile Allahü Teala’dan aldıkları gerçekleri insanlara bildirmişlerdir. Vahyin kaynağı Allahü Teala olduğu için dinin özü de birdir. Her peygamber ‘tevhit dini’ni getirmiştir. Ancak kapsam ve ayrıntıda farklar vardır. Mesela İbrahim Peygamber sabah ve akşam namazı kılıyordu. Musa Peygamber rükusuz ve cemaatsiz namaz kılıyordu. Bu örneklerde olduğu gibi nitelik ve kapsam farkı vardı.

Hepsi de Allah’ın varlığını ve birliğini, ahiretin varlığını, ibadeti, güzel ahlakı haber vermiştir. Ancak belirli sebeplerle insanlık bir gelişim içinde olgunlaştı ve kemale erdi. İlk peygamberden itibaren yüzbini aşkın peygamber ve 103 kitap geldi. Bunlar belirli bir zaman ve ortamı aşamazken, sadece Hz Muhammed (sav) ve O’nun sunduğu İslam; Kitap'ı, hadis külliyatı, ilimleri ve medeniyeti ile ebedileşti. Ona kadar olanlar, evrensel değillerdi. Belirli bir zamana ve topluluğa hitap ediyorlardı. Ve de asıllarını koruyamadılar.

KURAN-I KERİM VE İSLAM İLAHİ TEMİNATLA KORUNMUŞTUR

“Kuran’ı biz indirdik. Ve onu biz koruyacağız.” (Hicr, 9)
Cenab-ı Hakk’ın Kuran-ı Kerim üzerinde açık bir teminatı vardır. Bu nedenle Kuran-ı Kerim’in ve İslam’ın herhangi bir şekilde tahrifatı imkansızdır. İnanan alimler korumada somut unsurlardır. Bu sebeple her müminin temel görevlerinden biri Kuran-ı Kerim başta olmak üzere, dini ölçüleri öğrenmek, korumak ve savunmaktır.
Bir ayette şöyle buyuruluyor: “Allah katında yegane din İslam’dır.” (Al-i İmran, 19)
Burada dikkat edilmesi gereken bir husus var; din tekil olarak zikredilmiştir, ikili veya çoğul değil.
Bir başka ayette şöyle buyuruluyor: “Her kim İslam’dan başka bir din ararsa, o din ondan asla kabul edilmeyecektir. Ahirette ise o, hüsrana uğrayanlardandır.” (Al-i İmran, 85)


İSLAM’DAN ÖNCEKİ DİNLER NİÇİN GEÇERSİZDİR

Hz Peygamberden önceki dinler ve onların şeriatları da hak idi. Ancak iki temel sebepten dolayı geçersiz olmuşlardır.
1- Onların evrensel olmayışları. Yani zaman, mekan ve muhataplar olarak belirli insanlara hitap etmeleri. Mesela Tevrat’ta hitap tarzı, daha çok ‘siz İsrailoğulları’ tarzındadır. Halbuki İslam evrenseldir. İslam’ın gelişi ile önceki dinlerin hükmü geçerliliğini kaybetmiştir.
2- İslam’dan önceki dinler ve kitapları, asıllarını koruyamadılar. Mahdut bir zamana hitap ettikleri halde, Hz Peygamber dönemine ulaşamadılar.
İslam akaidine göre, gelmiş geçmiş bütün peygamberleri ve ilahi kitapları tasdik ederiz. Ancak muhtevalarından sorumlu değiliz. Hatta tahrif edilmiş o kaynaklara baş vurmak Peygamberimiz tarafından men edilmiştir.
Bir hadis-i şerifte şu uyarı yapılıyor: “Ehl-i kitaba din konusunda hiçbir şey sormayınız. Çünkü kendileri sapıklığa düşmüş haldeyken elbette size doğru yolu gösteremezler. Şüphe yok ki, bu durumda siz onlara bir şey sorduğunuz taktirde, ya batıl bir şeyi tasdik eder, ya da doğru olan bir şeyi inkar edersiniz. Allah’a yemin ederim ki, Musa hayatta olup aranızda bulunsaydı, bana tabi olmaktan başka bir yol ona asla helal olmazdı.” (Kenzu'l-Ummal)

DİN ALLAH’INDIR

Din ilahi bir kurumdur. Yani Allah tarafından konulmuştur. Peygamberler vahyi iletir. Hadisler de, ‘vahy-i gayri metluv’, okunmayan, kalbe ilham olan vahiydir. Ayetler ve hadisler böylece kaynakta birleşmiş olur.
Bu sebeple dinde beşerilik vasfı söz konusu değildir. Zümer Suresi’nde, “İyi bilin ki, din-i halis (gerçek din) Allah’a mahsustur.” (Zümer, 3) diye beyan olunuyor.
“... Bugün sizin üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslamiyet'e razı oldum...” (Maide, 3)
Bu ayetler, çok açık bir şekilde, din koyma yetkisinin Allah’a ait olduğunu ortaya koymaktadır. Dine müdahale, bazı esasları kaldırma veya değiştirme yetkisi hiç kimseye verilmemiştir. Din, tüm zamanları kapsayarak kıyamete kadar devam edecektir.

İSLAM EVRENSELDİR

İslam’dan önce gelen ilahi dinler, evrensel değildir. Belirli bir zamana, belirli bir topluma hitap etmişlerdir. İslam ise evrenseldir. Tüm zamanı, tüm coğrafyayı ve tüm insanları kuşatmıştır. Hatta Hz. Muhammed’in (sav) risaleti cinleri de kapsar. Kuran-ı Kerim’de Cin Suresi adıyla bilinen bir sure vardır. Hz Peygamber, Rasulu’s-Sakaleyndir. Yani insanların da, cinlerin de peygamberidir.
Mirac olayında bütün peygamberler Mescid-i Aksa’da Hz. Peygamber’in arkasında saf tutup namaz kıldılar ve O’na biat ettiler. Böylece peygamberlerin her biri bir bakıma ümmet-i Muhammed olma şerefine nail olmuşlardır.
Zaten Peygamberimiz, “Eğer Musa sizin aranızda olsaydı, bana tabi olmaktan başka yolu yoktu...” diye buyuruyor.

DİNE DAVET VE ELÇİLER

Hz. Peygamber Efendimiz belirli bir coğrafyaya hitap etmekle kalmadı. Hicretin altıncı yılında dünyanın belli başlı devlet reislerini ve onların şahsında halklarını İslam’a davet etti. Bizans, İran, Mısır, Habeşistan, Yemen başta olmak üzere o günkü şartlarda dünyanın merkezlerine ilahi din daveti ulaştırıldı. Takip eden yıllarda özellikle dört halife devrinde okyanustan Türk illerine ve Hindistan’a ulaşıldı.
İslam, ırki ve kavmi kimlikleri geçerek her topluluğu kendi potasında eritti. Müslüman kimliği ile muhatap aldı. “Ey iman edenler!” hitabı, Kuran-ı Kerim’in yaygın hitabıdır. Bugün ırkları farklı olan Yusuf İslamlar, Muhammed Aliler, Garaudyler en canlı örneklerdir.
Evrensel olan İslam bütün insanları temel hak ve hürriyetlerde eşit görür.
İslam’a göre mülkün temeli adalettir.
Hukuk önünde bütün insanlar eşittir.
Kulluk için bütün insanlar hürdür.
Diğergamlık gereği iktisat şarttır.
Nesli muhafaza için iffet ve nikah şarttır.
Ahlakın teminatı için haramlardan sakınmak gerekir.
Sosyal huzur ve barış için kul hakkına riayet esastır.
Evet İslam bütün ilkeleri, esasları ve kuralları ile evrenseldir. İnanan ya da inanmayan herkese dünya saadeti ve huzuru sağlar. İnananlara ayrıca ahiret saadeti için ışık tutar. İslam’ın olduğu bir toplumda gayrimüslimler de emniyet içindedirler. Hiçbir haklarına hiç kimse zarar veremez.

EHL-İ KİTABIN HAKSIZLIĞI

İslam akaidine göre bütün peygamberler ve ilahi kitaplar haktır. Bir tanesinin bile inkarına izin verilemez. Gerçek bu olduğu halde, Yahudi ve Hıristiyanlar yani "ehl-i kitap" denilen bu iki zümre, Hz. Muhammed’i (sav) ve Kuran-ı Kerim’i kabul etmiyorlar. Bu tutumları ile ehl-i kitap kafir olmuşlardır.
Halbuki, geçmiş ilahi kitaplar sevgili Peygamberimizin geleceğini haber vermiştir. Mesela Hz. İsa’nın getirdiği İncil’de şöyle deniyordu: “Bir vakitler Meryem oğlu İsa dedi ki: ‘Ey İsrailoğulları! Şüphe yok ki ben, benden önceki Tevrat’ı tasdik edici ve benden sonra Ahmet isminde gelecek bir peygamberi müjdeleyici olarak sizlere Allah’ın resulüyüm...” (Saf, 6)
Evet Hz. İsa gibi bütün peygamberler Rasulullah’ı müjdelemiş ve O’nun gelişine şahitlik etmişlerdir.

“De ki, eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın...” (Al-i İmran, 31)
Bu ayet-i kerimeye göre, Hz Peygamber’i ve getirdiği dini beraber kabul etmek gerekir. O'nun izlediği yolu ve sünneti takip etmek şarttır.

“De ki; Allah’a ve Peygambere itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse muhakkak ki Allah kafirleri sevmez.” (Al-i İmran, 32)
Peygamberimize itaattan yüz çevirenler kafir olarak niteleniyor. Bu durumda ehl-i kitap da kafirler zümresine girmiş oluyor.

“Bütün dinlere üstün kılmak üzere Rasulünü hidayet ve hak din ile gönderen O’dur. Buna şahit olarak Allah yeter.” (Fetih, 28)

“And olsun ki, ‘Şüphesiz Allah, Meryem oğlu Mesih’tir.’ diyenler elbette kafir olmuştur.” (Maide, 73)

“Ey iman edenler, kitap verilen her hangi bir guruba uyarsanız, imanınızdan sonra onlar, sizi döndürüp kafir yaparlar.” (Al-i İmran, 101)
Bir hadis-i şerifte şöyle buyuruluyor: “Benim Peygamberliğini duymadan İsa’ya tabi olan ve onun dini üzre yaşayıp ölen hayır üzere ölmüştür. Ancak benim Peygamber olduğumu duyduğu halde bana inanmadan ölen kişi helak olmuştur.” (Ruhu’l-Meani)

Bu hadis-i şerife göre, Hz. İsa’ya tabi olanlar için iki şart vardır. Birincisi, Allah üçtür demeyecek. İkincisi, henüz Hz. Peygamber'in geldiğini haber almamış olacak. Bu iki şart gerçekleşmişse, Hz. İsa bağlısı biri, inancı üzere vefat ettiği taktirde kurtulmuş olur. Özellikle gelinen bugünkü durumda Hz. Peygamber’i duymamış birinin kaldığını kabul etmek mümkün değildir.
Bir hadiste şöyle buyuruluyor: “Ehl-i kitaptan din konusunda hiçbir şey sormayın. Çünkü kendileri sapıklığa düşmüş haldeyken, elbette size doğru yolu gösteremezler. Bu durumda siz, onlara bir şey sorduğunuz taktirde, ya batıl bir şeyi tasdik eder ya da doğru olan bir şeyi yalanlarsınız. Allah’a yemin ederim ki, Musa hayatta olup aramızda olsaydı, bana tabi olmaktan başka bir yol asla helal olmazdı.” (Kenzu’l-Ummal)

Bu hadiste gerekçe çok net ortadadır. Gerçekler batılla karıştığı için geçmiş dinlerin ne kitabı ve ne de şeriatı geçerli değildir. Zaten zaman olarak onların hükmünü kaldıran İslam, herşeyi en doğru bir şekilde ortaya koymuştur.
İslam tevhid dinidir. İslam’a göre Allah birdir, din de birdir. Bir dinden başka yol aranırsa, bu, ihtilafa vesile olur. Bütün insanlık, ebedi risalet sahibi olan Hz Muhammed’in (sav) davetine icabet etmek zorundadır. Eğer böyle olursa, “Allah birdir” diyenler kardeş olurlar. Yoksa, iftira, yalan ve benzeri iddialarla çelişkiye düşerler. Bu konuda şu ilahi çağrıyı iyi anlamak gerekir: “De ki: Ey ehl-i kitap, bizimle sizin aranızda musavi olan bir kelimeye geliniz; Allah Teala’dan başkasına ibadet etmeyelim ve O’na hiçbir şeyi ortak kılmayalım. Ve Allah Teala’dan başka, bazımız bazımızı Rab edinmesin. Eğer yüz çevirirlerse deyiniz ki, şahit olunuz, bizler muhakkak Müslümanlarız.” (Al-i İmran, 64)
Bu ayet-i kerime, Müslümanlar tarafından yapılan açık bir çağrıyı anlatıyor. Eğer kitap ehli olanlar Hz. Muhammed’in (sav) davetine icabet edip Müslüman olsalar mesele kendiliğinden hallolacaktır.

Ayetteki ‘geliniz’ emrini biraz açmak gerekir. Burada davet edilenler ve davet edilen konu var. Davet edilenler Yahudi ve Hıristiyanlardır. Davet edildikleri konu da net bir şekilde İslam’dır. Tek doğru yol, bu davete icabet etmektir.
Aksine davete icabet etmeyen ehl-i kitap dışlanıyor. Onların karşısına Müslüman kimliği çıkarılıyor.
Ehl-i kitapla dini konularda birlik, diyalog, fikir alışverişi ve benzeri münasebetler kurulamaz. Hele "İbrahimi dinler" iddiasıyla Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam’ı eşdeğer ve hak dinler olarak takdim etme gayretleri, tamamen yanlış ve art niyetli projelerdir.
Son defa vurgulayarak ifade edelim ki, ehl-i kitap kafir olmuştur. Yegane hak ve gerçek olan din İslam’dır.
“İnneddine indellahi'l-İslam”
"Allah katında yegane din İslam’dır."



Dr.A.Hamdi Kepekçi
 

özedönüþ

New member
Katılım
17 Ocak 2006
Mesajlar
1
Tepkime puanı
0
Puanları
0
İslam, Hz. Muhammed’le başlayan bir etiket dinin adı değil ilk peygamberden başlayarak son peygambere uzanan süreçte Allahın gönderdiği dinlerin ortak adıdır. Yani Hz. Musa döneminde Yahudi dininin adı islamdır. Sonra yeni bir din gelene kadar öyle kalıyor.Sonrasında Hz.İsa döneminde Hıristiyanlığın adı islamdır.Taki yeni bir peygamber gelene kadar..İslam peygamberlerin ortak dininin adıdır.Kuranda Allah katında din islamdır denilirken bu kastedilir.Nitekim Kuranda Hz.Yakubun çocularına “Müslüman olunuz” dediği ve hz.İbrahimin “ben Müslümanların ilkiyim” dediği yazılıdır.


Dolayısıyla Müslümanlık insanlık ailesinin belli kurallarla toplandığı kurallarının olduğu bir kurumsal gerçektir ve biz o gerçeğe islam dini diyoruz.

Ancak İslam dininin bir öğreti olarak insanlar arasında başlaması sebebiyle hz.İbrahime ilk Müslüman denir

Aslında İslam ilk ortaya çıktığında dinlerden bir din olarak değil, böylesi dinlerin zulmünden insanlığı kurtarmak için doğmuştur. Fakat mensuplarınca, sıradan dinlerden biri ve İmparatorlukların resmi dini haline getirilmiştir.Tıpkı diğer dinlerde olduğu gibi…
 
Üst Alt