Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Allah çok insanlara, araba, apartman, mal, mülk, şan, şöhret vermiş...

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Allah çok insanlara, araba, apartman, mal, mülk, şan, şöhret vermiş. Bazı insanlara da fakirlik, dert, musibet, elem, keder vermiş; sonraki insanlar çok mu kötü, yoksa Allah öbürlerini çok mu seviyor?

Böyle bir soru, ancak öğrenmek maksadı ile sorulabilir. Yoksa başka türlü günaha girilmiş olur. Esasen, içinde böyle bir derdi olan insanın da, bunu sorması lâzımdır.

Allah (C.C) dilediğine at, araba, han, hamam, taksi, apartman verir; dilediğine de fakr u zaruret. Fakat, bütün bunlarda, âile ve sâireden gelen bazı sebepler de inkâr edilmemelidir. Meselâ, bir insanın mal kazanma dirâyet ve kiyâsetini inkâr etmek mümkün olmadığı gibi, kendi devrinin şartları içinde kazanma yollarını bilmesi de, kazanç sebebi olması bakımından inkâr edilemez. Bununla beraber Allah (C.C), bazı kimseler, liyâkat izhar ettiği halde, yine onlara mal-menâl vermiyor. Mâmâfih, zayıf bir Hadis-i Şerifde; Allah, malı istediğine, ilmi ise isteyene verdiği ifade edilmektedir ki, mevzûmuz itibariyle oldukça ma'nidardır...

Bir de, mal-mülk mutlaka hayır sayılmamalıdır. Evet, bazen Allah (C.C) mal-menâl, dünyevî huzur ve saadet isteyenlere, istediklerini verir; bazen de vermez. Ama, Allah'ın (C.C) hem vermesi, hem de vermemesi hayırlıdır. Zira, sen iyi bir insan ve verileni de yerinde kullanacak isen, senin için hayırlıdır. İyi bir insan değil ve istikametden de ayrılmış isen, Allah'ın vermesi de vermemesi de senin için hayırlı değildir.

Evet, istikametin yoksa, fakirlik senin için küfre bir vesiledir. Çünkü, seni Allah'a karşı başkaldırmaya sevk eder de, hergün O'na karşı bir isyân bayrağı açarsın. Yine, şayet sen istikamette değilsen; kalbî ve ruhî hayatın da yoksa, senin zenginliğin senin için bir belâ ve musibettir.

Şimdiye kadar çok kimseler bu imtihanı kaybetmiştir. Nice servet sahibi kimseler vardır ki, servet içinde yüzdükleri halde, nankörlüklerinden ötürü, kalblerinde tecellîden en ufak bir parıltı ve aydınlık yoktur.

Binâenaleyh, bunlara Cenab-ı Hakk'ın mal ve menâl vermesi bir istidraçtır dolayısıyla da sapmalarına bir vesiledir. Ama bunlar, herşeyden evvel ruhî ve kalbî hayatlarını öldürdükleri ve Allah'ın verdiği fıtrî kabiliyetleri çürüttükleri için, buna müstahak olmuşlardır.

Bu arada, Efendimizin (S.A.V) şu hadislerini kaydetmek de yerinde olur. "İçinizde öyleleri vardır ki,ellerini kaldrrrp Allah'a kasem ettikleri zaman, Allah (C.C), onların yeminlerini yerine getirir. Ve yeminlerinde hânis kalmaz. Berâ İbn-i Mâlik. onlardan birisidir. " Halbuki Enes'in kardeşi Berâ'nın ne yiyeceği ne de yatacak bir yeri yoktu, kût-u lâyemûtla yaşıyordu. Işte, Berâ gibi saçı başı karışık, nice pejmûrde görünüşlü ve perişan sayılacak kimse vardır ki, onlara büyük insanlar nazarıyla bakılmış ve kalblerinin büyüklüğü, içlerinin aydınlığıyla değerlendirilmişlerdir. Ve işte bunlardır ki, Resûl-ü Ekrem (S.A.V) diliyle, yemin etseler, Allah yeminlerinde yalan çıkarmayacağı kişiler olarak vasıflandırılmışlardır.

Onun için; müstakillen ne servet, ne de fakirlik bir felâket, veya nimet sayılmamalıdır. Belki yerine göre fakirlik, Allah'ın en büyük nimetlerindendir. Allah Resûlü (S.A.V) irâdesiyle fakirliği ihtiyar buyurmuş. "Emâ terdâ en tekûne le hümü'd-dünyâ. ve lenâ'I-âhiretü” İstemez misin dünya onların olsun. âhiref bizim" buyurmuşlardır. Hz. Ömer, dünya servetleri devlet hazinesine aktığı halde, bir fakir insan gibi, kût-u lâ yemûtla geçinmiş ve fazlasını istememiştir.

Ama, öyle fakirlik de vardır ki, -Allah muhafaza buyursun- küfür ve dalâlettir. Meselâ: Yukarıdaki sözler tahkik niyetiyle bir mü'minin ağzından çıkmasaydı da, bir nankörün ağzından çıksaydı, Allah'ın nimetlerine karşı şikâyet eden o kişi, kâfir olurdu.

Demek ki, yerine göre fakirlik nimet, yerine göre de devlet. Asıl mesele, kalbde musaddıkın bulunmasıdır. Yani,

Ya Rabbi, senden ne gelirse gelsin makbûlümdür. "Hoştur bana senden gelen, ya hıl'at ü yahut kefen”, Ya taze gül, yahut diken, Iûtfun da hoş, kahrın da hoş" Şarkî Anadolu'da; "Senden, o hem hoş, hem bu hoş" derler.

İnsan hil'at da giyse, servet içinde de yüzse, Allah'la beraber olduğu takdirde, Abdülkadir Geylanî gibi, yine ayağı velilerin omuzunda ve mübarek başı da Resûl-ü Ekrem'in (S.A.V) dâmenine dokunacaktır. Ama Allah ile münasebeti yoksa, o fakirin dünyâsı da hüsrân, âhireti de hüsran olacaktır. Kezâ, Allah ile beraber olmayan zengin, zâhiren dünyada mesud gibi görünse de, neticede ağır bir hüsrâna uğrayacaktır.
 
A

aktifus

Guest
Kısaca fakirlik, zenginlik insanlara onları sınamak için veriliyor deniyor. Halbuki asıl amaç sınav olamaz. Allah aşkına neyin sınavı? Amaç tekamüldür. Bir kişi tekamülü için hangi şartları yaşaması gerekiyorsa o şartlarda doğar. Dünya yaşamak ve deneyimlemek için vardır. Bu sayede gelişiriz. Zaman zaman hatalar yaparız ve bu hatalar bizi olgunlaştırır. Bizi geliştiren şeyler çoğunlukla hatalarımızdır.
Birşeyi öğrenmenin 3 yolu vardır. 1.si ve enzor olanı deneyimdir. 2.si olayları,insanları gözlemlemek ve 3.süde düşünmektir. Eğer insanlar kalpleriyle düşünmezlerse 2'yi o da olmazsa mecburen 1'i yaşarlar.
 
Üst Alt