Said Nursi, Elmalılı, Ömer Nasuhi Bilmen, İskilipli Atıf, Şeyh Said gibi şu an ALİM bildiğimiz birçok ünlünün yaşadığı Hilafetin son döneminde, çok ilginç bir olay yaşanmıştır. Abdulhamitin ANILARINDA yer alan bu meseleyi sağduyunuza sunmak istiyorum. Okuyun, bazı şeylerin ne kadar abartıldığını gözlerinizle görün ve tartışmasını ona göre yapalım..
SultanII. Abdulhamid'in bu konu ile ilgili çok acı hatıraları nakledilir.
Japon İmparatorluk ailesine mensup bir Prens, kendisini ziyarete gelir.İmparatorundan özel bir mektup getirir. Ondan İslam dininin muhtevasını, iman esaslarını, gayesini, felsefesini, ibadet kaidelerini açıklayacak güçte bir dînî-ilmî heyet ister. Sultan, Japonya'da İslam'ın yayılması için maddi sahada mümkün olan her şeyi yapar ama İmparator'un istediği dinî-ilmî heyeti gönderemez. O, Sultan'ın içinde hicran olmuş bir hatıradır. Bunun sebebini şu cümlelerle ifade eder:
"Düşündüm ki, Japon İmparatorunun istediği müslüman din âlimleri kendi ülkemizde olsa ve onları ben bulabilseydim Japonlardan evvel kendi milletimin ve halife olarak İslam âleminin istifadesini temin ederdim
Sultan'a göre o alimlerin ilmî kudretleri kadar dünyayı algılama tarzları da İslam'ıngeleceği üzerinde bu kadar büyük etki yapacak bir konuyu ele almaya ve sonuçlandırmaya müsait değildir. O, bunun sebebini şöyle açıklar:
"Japon İmparatorunun istediği müslüman din alimlerini yetiştirecek feyyaz menbâlar da artk mevcut değildi. Medreselerimiz birer ilim-irfan kaynağı olmaktan mahrumdu.. (*)
Şu an, Abdulhamid Han Cennetmekanın yaşadığı o acı olaydan daha mı iyiyiz sizce.. Binlerce cemaat, tarikat, mezhep ve bir o kadar hizbin mevcut olduğu İslam aleminde, ümmetin yüzünü ağartacak kaç babayiğit mevcuttur acaba. Merak eden sayabilir, ama, yardım amacıyla şunu hatırlatmak isterim. Bir elinizde sadece beş parmak var, diğer elinize sıra gelmeyecektir açıkçası..
(*)-Fethi OKYAR, Üç Devirde Bir adam, İstanbul 1980, s.101-103.
SultanII. Abdulhamid'in bu konu ile ilgili çok acı hatıraları nakledilir.
Japon İmparatorluk ailesine mensup bir Prens, kendisini ziyarete gelir.İmparatorundan özel bir mektup getirir. Ondan İslam dininin muhtevasını, iman esaslarını, gayesini, felsefesini, ibadet kaidelerini açıklayacak güçte bir dînî-ilmî heyet ister. Sultan, Japonya'da İslam'ın yayılması için maddi sahada mümkün olan her şeyi yapar ama İmparator'un istediği dinî-ilmî heyeti gönderemez. O, Sultan'ın içinde hicran olmuş bir hatıradır. Bunun sebebini şu cümlelerle ifade eder:
"Düşündüm ki, Japon İmparatorunun istediği müslüman din âlimleri kendi ülkemizde olsa ve onları ben bulabilseydim Japonlardan evvel kendi milletimin ve halife olarak İslam âleminin istifadesini temin ederdim
Sultan'a göre o alimlerin ilmî kudretleri kadar dünyayı algılama tarzları da İslam'ıngeleceği üzerinde bu kadar büyük etki yapacak bir konuyu ele almaya ve sonuçlandırmaya müsait değildir. O, bunun sebebini şöyle açıklar:
"Japon İmparatorunun istediği müslüman din alimlerini yetiştirecek feyyaz menbâlar da artk mevcut değildi. Medreselerimiz birer ilim-irfan kaynağı olmaktan mahrumdu.. (*)
Şu an, Abdulhamid Han Cennetmekanın yaşadığı o acı olaydan daha mı iyiyiz sizce.. Binlerce cemaat, tarikat, mezhep ve bir o kadar hizbin mevcut olduğu İslam aleminde, ümmetin yüzünü ağartacak kaç babayiğit mevcuttur acaba. Merak eden sayabilir, ama, yardım amacıyla şunu hatırlatmak isterim. Bir elinizde sadece beş parmak var, diğer elinize sıra gelmeyecektir açıkçası..
(*)-Fethi OKYAR, Üç Devirde Bir adam, İstanbul 1980, s.101-103.