Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Alâk Suresi İlk 5 Ayete Bir De Bu Açıdan Bakalım

HaNiF

Mesajlari Onaylanacak
Katılım
22 Tem 2006
Mesajlar
201
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Konum
iN QuRaN
1.Ayet:

Zihninde toparla/ Oku! Yaratan Rabbinin adına;

İkra’ ve Kur’an sözcükleri:

‘إقرأ İkra’ sözcüğü, “قرأ qaree” fiilinin emir kipidir. Bu sözcük İbranice’de ve Süryanice’de de mevcuttur. Meselâ şu anda bile Süryanice’de “okumak” sözcüğü için “kıryono” kullanılır. “İkri” sözcüğü de “adımla, oku” anlamındadır. Araştırmacılar İkra’ sözcüğünün, hangi dilden diğerine geçmiş olduğu konusunda tam bir kanaat sahibi değildirler. (Dr. Subhi es Salih, Mebahis Fi ulum-il Kur’an; Aziz Günel, Türk Süryaniler Tarihi; Dr. Semih Ebu Muğulî, Fil-l Kur’ân Min Külli Lisan adlı eserler.)

Kur’an’daki terimler üzerinde büyük uzman Ragıb el İsfehani’nin, Müfredat; Arap dili ve kökeni üzerinde büyük otorite İbn-i Menzur’un, Lisanül Arab ve Zebidi’nin, Tac-ül Arus adlı eserlerinde beyan ettiklerine göre; henüz defter-kitap ortada yok iken “Karee” sözcüğü, “hayız kanının rahimde toplanması ve dışarı atılması” anlamına üretilmiş (vazedilmiş) ve bu anlamda kullanılmıştır. Zaman içerisinde bu sözcük, kadınların hayızlı (kanamalı) geçen günleri ile takip eden kanamasız günlerini kapsayan dönemlerinin adı olarak kullanılmıştır. Nitekim sözcüğün Bakara suresi 228. ayetteki kullanımı bu anlamdadır.

Daha sonra bu sözcük, “istiare (ödünç alma) yoluyla bir şeyleri biriktirip onu dağıtmak; başka yerlere nakletmek” anlamında kullanılmaya başlamıştır. Lisanül Arab’da yer aldığına göre “develerin, hamile kalıp yavruyu rahimde taşıyıp sonra da doğurmasına قرأت النّاقة qareetinnagatü” denilirdi.

Yukarıdakilere ek olarak bu sözcük bir de, “harfleri, kelimeleri, cümleleri ya da bilgileri bir araya getirip bir başkasına nakletme” eylemi için kullanılmaktadır.
Bu sözcüğü kısaca “okumak” diye çevirmek, Kur’an’da bu sözcüğün neden kullanıldığını anlama bakımından yanlış sonuç verir. Çünkü, Türkçe’de kullanılan “okumak” sözcüğünün karşılığı, Arapça’da “tilâvet” sözcüğüdür. Buna, hazır olan bir metni okumak diyebiliriz. Ancak Kur’an’ın İkra’ sözcüğü ile bu anlamda bir okumayı kastetmediği açıktır. A’lâ suresinde geçen “Biz sana öğreteceğiz ve dağıttıracağız” ifadesi ile Kıyamet suresi 17-19. ayetlerde de tekrarlanan buna benzer ifadeler bize göstermektedir ki; “Kıraat, önce bir şeyleri (bilgileri) zihinde, kitapta vs. toparlayıp, hazırlayıp ondan sonra bir başkasına aktarmaktır yani okumaktır, ele bir gazete, dergi, kitap alıp sessizce okuyup bir şeyler öğrenmek “kıraat” sözcüğünün ifade ettiği okumak değildir”.
Şu halde konumuz olan İkra’ emrinden, peygamberimizde bir şeylerin biriktirileceğini ve sonra da bu biriktirilenlerin yine ona dağıttırılacağını anlamamız gerekir. Diğer bir ifadeyle peygamberimiz, Allah’tan bir şeyler öğrenecek ve öğrendiklerini insanlara öğretecektir. Bu öğretmeyi ister sesli isterse yazılı yapacaktır. Kendisine İkra’ emir sözcüğü ile emredilen, verilen görev işte budur. Bu konuda şu ayetlere bakılabilir: İsra; 14, 45, 93, 106, Nahl; 98, Şuara; 199, A’râf; 204, İnşikak; 21, A’lâ; 6 ve Müzzemmil; 20.
Ancak unutulmamalıdır ki bu ayetler kendisine vahyolduğu zaman neyi okuyacağını, neyi zihninde toparlayacağını, depolayacağını ve neyi de taşıyacağını, dağıtacağını peygamberimiz henüz bilmemektedir.
Hud suresi 1. ayette belirtilen Kur’an’ın “önce ihkam (kısa, öz) sonra tafsil (detay, ayrıntı)” üslûbu doğrultusunda Kur’an’ın önsözü mahiyetinde olan bu surede işaret edilenlere, ilerideki ayetler ve surelerde detay verilecektir.
“قرآن Kur’an” sözcüğü de bu kökten türetilmiş “فرفان Furqan” kalıbında mastar ve isimdir. Anlamı da, “emir, nehy, kıssa toplanıp dağıtılan (Allah’tan alınıp, kullara tebliğ edilen); Allah’tan öğrenilip kullara öğretilen” demektir.
Özetle söyleyebiliriz ki İkra’ emri, toplamak ve dağıtmak anlamı ekseninde “Vahyolunacağı zihninde toparla/ oku /dağıt, tebliğ et” anlamına gelir.


2. Ayet:

ki O, insanı alak/ embriyondan yarattı.

Eski tefsirlerde “علق alak” sözcüğünün karşılığı, kelimenin sözlük anlamlarının dışında “kan pıhtısı” olarak yer alıyordu. Bunun nedeni; ya ilk Yunan hekimi Hipokrat ve takipçilerinin etkisi, ya da düşük yapan bir kadında, düşük halindeki ceninin, rahim kanıyla karışık görüntüsünün kabaca izlenimiydi.
“Alak” sözcüğü; “birleşmek, bitişmek, asılı olmak, cezp etmek, gönülden sevgi ve aşk” anlamlarına gelmektedir.


İnsanın yaratılışındaki “alak” evresi “nutfe” evresinden sonradır (Müminun; 14 ve Hacc; 5). Nutfe/ spermatozoid tarafından döllenen yumurta, rahime yapışır. Böylece embriyon, rahim üzerinde bir kök oluşturarak rahime çengelle asılmış bir görünüm arz eder ve o kök ile beslenir. Rahime asılı bu döllenmiş yumurta adeta bir parazit pozisyonunu andırır. Başka bir ifadeyle aslında bu “larve” yani embriyon kurtçuğu, parazitin bizzat kendisidir. Cenin hamilelik süresince bir parazit olarak anneden beslenir. (Geniş bilgi modern biyoloji ve embriyoloji kitaplarından elde edilebilir.)

Bu ayetten şu anlamları çıkarmak mümkündür:
Allah en basitten, en olmadık şeyden mükemmel insanı yaratandır.
Veya kibirli olanı (Ebu Cehil’i ve benzerlerini) bir pis şeyden yaratandır. İnsanın evveli cife (iğrenç şey), ahiri lâşedir (leş). Öyleyse bu kibir niyedir? Yani kibrin yersizliği de vurgulanmaktadır.


Aslında, Rabbimiz’in embriyondan yarattığı sadece insan değildir. Tüm hayvan cinsinden ekseri neviler (türlerin çoğu) embriyondan yaratılmaktadır. Niçin sadece insandan söz edilmektedir diye düşünebiliriz. Akıl sahibi, mükellef (yükümlü) tutulan, muhatap alınan “insan” olduğu için ayette sadece “insan” yer almıştır.

Ayetten İşaret anlamı olarak “koskoca insanı küçücük bir hücreden yaratan Rabbin, bir Muhammed’den de koskoca bir ümmet yaratacaktır” mesajı da alınabilir.
Alak/ embriyonun mahiyetinin, bu ayetin indiği dönemde henüz tam bilinmediği dikkate alınırsa, bu ayet içeriği itibariyle bugün mucize niteliği de taşımaktadır.
Anlatımlar “tekil” insan (Ebu Cehil) kimliğinde olmasına rağmen tüm insanlığı içine almaktadır.


3. Ayet:

Zihninde toparla/ Oku/ tebliğ et!

Senin Rabbin ise Ekrem’dir/ en üstün olandır.


إقرأ İkra’ yineleniyor. Mesaj; bir metni en az iki kez okuyunuz! Bu suredeki “senin Rabbin” ifadesi, Fatiha suresinde “Rabbülâlemin (Âlemlerin Rabbi)” olacaktır.

Senin Rabbin ise Ekrem’dir/ en üstün olandır.

Ayetteki “ise” sözcüğü, ayetin anlamı açısından son derece önemlidir. Buradaki “ise” sözcüğü, bir mukayese yapıldığını belirtmektedir. Ebu Cehil’in Kâbe’de namaz kılan Muhammed’i engelleyişi ve hezeyanları (saçmalamaları), mukayese edilenin Ebu Cehil olduğunu göstermektedir. Yani; “o (Ebu Cehil) kerim/cömert/saygın ise, senin Rabbin Ekrem’dir/En cömert/En saygın/en üstün olandır” anlamı ortaya çıkmaktadır.

Meallerin çoğunda “و Vav” ihmal edilmiştir. Bunun sonucu meal ve tefsirlerde “ise” sözcüğü bulunmamaktadır. Bu hatanın sonucunda bu ayetin işaret etmiş olduğu Ebu Cehil’in kerimliği akıldan uzaklaşmakta ve cümle sağlıklı olarak anlaşılamamaktadır.

4, 5. Ayetler:

4- O ki kalemle öğretti;
(veya)
3, 4- En üstün olan senin Rabbin ise kalemle öğretendir;
5- insana bilmediğini öğretti.


Allah, kendisini peygamberimize tanıtmaya başlıyor: Rabb, yaratıcı, en cömert, en üstün ve bilgilendirici.
Kullar açısından en önemli şey, en gerekli şey bilgidir. Demek istenmektedir ki bundan sonra Allah bilgi akıtacak, vahyedecek ve peygamber o bilgileri toparlayacak, tebliğ edecektir.
Peygamberimiz tâğutla, tuğyanla, şimdilik bilgi silahıyla mücadele etmelidir. Yani herkesi bilgilendirmeye çalışmalıdır.


Kalem ile talim: Kalem, ilmin (okulun-kitabın) iletişim ve neşriyatın (her türlü yayının) sembolüdür. İşaret anlamıyla da, gönderilecek vahylerin kalemle yazılmasının, zapturapt altına alınmasının gereğine işaret eder. Zaten peygamberimiz de hemen vahy kâtiplerini oluşturmuş, her ayeti yazılı metin haline getirmek suretiyle tartışmasız bir durum sağlamıştır. Ya yazılmasaydı, yazdırılmasaydı? Bu sorunun cevabını bir askerî fıkra ile vermeyi uygun görüyorum. Fıkra şöyle:

“Bir albay binbaşıya emir verir: “Yarın güneş tutulacak. Bu her zaman görülen bir olay değil. Sen eğitim elbiseleriyle bütün askerleri eğitim alanında topla. Ben onlara bu olayı izah edeceğim. Eğer yağmur yağarsa o zaman içeriye, kapalı eğitim alanına alırsın. Ben onlara gerekli izahatı vereceğim.”
Binbaşı da, yüzbaşıya: “Yarın albayın emriyle güneş tutulacak. Bu her zaman görülen bir olay değil. Eğer yağmur yağarsa merasim kapalı talimgahta yapılacaktır. Askerleri kapalı alana alırsın” der.
Bunun üzerine yüzbaşı teğmene şu talimatı verir: “Yarın albayın emriyle saat 9.00’da güneş tutulması açılış töreni yapılacak. Her zaman görülen bir olay olmadığından askerler eğitim elbiseleriyle gelsin. Eğer yağmur yağarsa o zaman kapalı talimgâhta bu merasim yapılacaktır.”
Teğmen de başçavuşa der ki: “Yarın açık talimgâhta talim elbisesiyle albay tutulacaktır. Dolayısıyla siz bütün askerleri hazır bulundurun.”
…………..
Askerler de kendi aralarında şöyle konuşurlar: “Bizim başçavuş yarın albayı tutuklayacak. Biz de seyredeceğiz.”


Zamanında yazılmasına engel olunmuş peygamber sözlerini, fiillerini, takrirlerini (anlatmalarını, ders vermelerini) iki asır sonra sözlü nakillerden toplayanların topladıklarının, acaba bu fıkradaki değişimden farkı var mıdır!
Kalem mecazî bir ifadedir. Kalem insanlığın gelişiminin yücelişinin en önemli aletidir. Amaç bilgidir, okuldur. Her türlü eğitim malzemesidir. Buradan, eğitimin tüm alt ve üst yapısının hazırlanması gereğini de anlayabiliriz.
Kalem, mecaz olarak ele alınmaz ise, uyduruk rivayetler ön plana çıkıverir, arşın etrafına melekler oturtulur, önlerine hokkalar konur, peygamberimiz de miraçta kalemlerin gıcırtısını dinler ve gelir anlatır (!).


Not: www.kuranca.net sitesinden alıntıdır.
 
Üst Alt