Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Akil

selinay25

New member
Katılım
19 Nis 2007
Mesajlar
87
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Akıl: "Akale" fiili sözlükte, gerçeği, eşyanın hakikatini bilmek, idrak etmek, kendindeki hatanın hata olduğunu anlamak, diyet ödemek gibi anlamlara gelir. İsim olarak akl'ın ise: Us, kalp, diyet, sığınak, kale, iyiyi kötüden ayırma kabiliyeti, idrak merkezi, hafıza gibi anlamlara geldiğini görmekteyiz.
Akıl kelimesi iki şeyi hem bir birinden ayırmayı, hem de iki şeyi birbirine bağlamayı ifade eder. Yani doğru şeyleri birleştirmeyi, yanlışları doğrulardan seçip ayırmayı akıl sayesinde yaparız.
Allahu Teala, Kur'an-ı Kerim'de "akıl" konusu üzerinde özellikle durmuş ve akletmeyi emretmiştir. Batıl ve sapıklığın akletmemekten kaynaklandığını açıklamıştır. Bu itibarla akıl Kur'an'da olumsuz bir özellik olarak değil, çok gerekli bir özellik olarak anılmıştır. Ama maalesef günümüzde bile din adına kendisini yetkili gören bazı kimseler, insanlara akıl konusunda yanlış bilgiler vermekte ve insanları adeta akıllarıyla hareket etmekten alıkoymak için çırpınmaktadırlar. Onlara göre akıl doğruyu gösteren bir araç değil, saptırıcı ve tehlikeli bir araçtır. Bu mantıkla yola çıkarak, "akıl mı nakil mi tercih edilmeli?" gibi gereksiz bir soru bile sorulmakta ve insanlar, akıl ile nakil arasında bir tercihe zorlanmaktadır.
Oysa insan ancak akıllı olduğu zaman Allah tarafından mükellef tutulmakta ve yaptığı iyi kötü şeylerin karşılığını ahirette almaya hak kazanmaktadır.
İnsanı diğer bütün eşya ve hayvanlardan ayıran özellik ise yine akıldır. İnsanı diğer varlıklar üzerine hakim ve tasarruf hakkına sahip kılan da Allah'ın verdiği bu büyük nimettir. Allah insana bir çok bağışta bulunmuştur, ama bunların en büyüğü ve en önemlisi herhalde akıldır. Çünkü akıl olmadığı zaman bütün nimetler kaybedilmeye mahkumdur.
Peki öyleyse, niçin akıl ile din arasında bir çelişki varolduğu sanılmaktadır? Özellikle dindar insanların akıllarını kullanmaktan mahrum bırakılması yönünde çaba sarf edilmekte ve dindar ile aklını pek kullanmayan, gözünü yumup rabbine ibadet eden kimse imajı oluşturulmaya çalışılmaktadır? İnsan gözü açık ve niçin, nasıl, ne şekilde ibadet edeceğini bilerek mi hareket etmeli; yoksa hiç bir şey düşünmeden, aklına bir şey getirmeden mi ibadet etmelidir?
Kur'an'ın bizi akletmeye davet ettiğini, aklını kullanmayan insanları kınadığını ve azapla tehdit ettiğini bilmem hatırlatmaya gerek var mı?
Bakalım Rabbimizin ayetlerine bize bu konuda ne diyor?
"..Allah'ın sözünü işitirler, onu iyice aklettikten sonra tahrif ederler." (2/Bakara: 75)
"Kitabı okuyup durduğunuz halde kendinizi unutup da başkalarına mı iyiliği emrediyorsunuz? Hiç akletmiyor musunuz?"(2/Bakara:44)
"..İşte böyle Allah ölüyü diriltir ve siz akledesiniz diye ayetlerini/mucizelerini size gösterir." (2/Bakara: 73)
"Şüphesiz ki biz, Kur'an'ı akledesiniz diye Arapça olarak indirdik." (12/Yusuf:2)
"Yazıklar olsun size ve Allah'tan başka kulluk ettiklerinize! Hiç aklınızı kullanmıyor musunuz?" (21/ Enbiya: 67)
"Size hayat veren ve öldüren O'dur. Gece ve gündüzün birbiri arkasına gelip gitmesi de O'na aittir. Hiç aklınızı kullanmıyor musunuz?" (23/Mü'minun: 80)
Allahu Teala bize ahirette cehennemde yanmakta olan günahkarlar ile cehennem bekçileri arasında geçen bir konuşmadan küçük bir kesit vererek aklın önemini ve insanı cehenneme gitmekten koruyucu bir kalkan olduğunu şöyle ortaya koyuyor:
"Cehennem neredeyse öfkesinden çatlayacak gibi olur. Ne zaman oraya bir grup atılacak olursa, oranın bekçileri onlara:
-Size bir uyarıcı gelmedi mi? diye sorar. Onlar da derler ki:
-Evet, bize bir uyarıcı gelmişti. Fakat biz onu yalanladık ve Allah hiç bir şey indirmedi. Siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz, dedik. Eğer dinleseydik ya da aklımızı kullansaydık, şimdi cehennem ehlinden olmazdık, derler." (67/Mülk: 8-10)
AKIL VE NAKİL/BİLGİ
Akıl ile bilgi arasındaki ilgi çok önemlidir. Bilgi olmadan akletmek mümkün değildir. Bilgi, aklın aracılığı ile tartılacak bir nesnedir. Tartılacak eşya olmayınca tartının da bir önemi kalmaz. Akıl, bilginin doğru mu yanlış mı olduğunu tartan hassas bir terazi gibidir. Bu sebeple bazılarının iddia ettikleri gibi "ya akıl ya da nakil/bilgi" tercihi tutarsızdır. Akıl bilginin doğruluğunu tespit eder. Eğer bilginin doğruluğu tespit ettirilmek istenmiyorsa, orada bir şüphe ve tereddüt var demektir. Yanlış var demektir. Yanlışın ortaya çıkacağından korkanlar, sahip oldukları bilgiyi tarttırmak da istemezler elbette. Allahu Teala, akıl ile bilgi arasındaki ilgiyi şöyle ifade ediyor:
"Biz bu örnekleri insanlar için veriyoruz. Ancak bilenlerden başkası onları akledemez." (29/Ankebut:43)
Akıl ile nakil arasında bir çelişki görüldüğünde ne yapılması gerekir?
Aklın da, bize intikal eden naklin de bir kez daha değişik açılardan gözden geçirilmesi, aklın kendi ağırlığını aşmayacak bir değerlendirme kapasitesine sahip olduğunun bilinmesi ve nakledilen bilginin belgesel değerinin tesbitine çalışılması ve makul ölçüler içerisinde değerlendirilmesi gerekir.
AKIL VE DİN
Akıl, dini de değerlendirir ve tercih eder. Allah'ın dininden başka dinler, aklın kabul etmeyeceği, gerçek dışı ve safsataya veya belli bir zümreyi sömürü esasına dayalı olabilir. Toplumlar genellikle din edinirken, akıllarını değil, atalarını izlerler. Yani geçmiş toplumların inanç ve kültürleri kendilerinden sonraki nesillere geçer. Bu geçiş esnasında da bazı değişiklikler yaşanır. Aslı vahye dayalı olmayan dinler için değişiklikler bir çeşni ve zenginlik kabul edilir. Ama, Allah'ın dinine insanlar tarafından yapılacak hiç bir müdahale kabul edilemez ve bir zenginlik değil bir tahrif olarak değerlendirilir. Çünkü Allah'ın dini ilk günden itibaren saf ve tertemiz, dosdoğru ve mükemmel iken; diğer dinler, hiç bir zaman yanlıştan, hatadan ve haksızlıktan uzak değillerdir.
"Onlara, Allah'ın indirdiklerine uyun, denildiği zaman, "hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeylere uyarız." derler. Ya ataları hiç bir şey akledememiş ve doğru yolu bulamamış iseler!.." (2/Bakara: 170) Evet onlar yine de atalarını tercih ederler.
Hal böyle olunca, Allah'ın dini her zaman akla yatkın olduğu için akıl ile din arasında bir çelişkiden bahsetmek abes olur. Ancak, Allah'ın dininden sapmış ve tahrif edilmiş din anlayışları ile akıl arasında her zaman bir çelişki ve tercih söz konusudur.
AKLIN KULLANIMI
Acaba herkeste var olan akıl melekesi insanlar tarafından gereğince ve yeterince kullanılabiliyor mu? İnsanların kaçta kaçı aklını hakkını vere vere kullanıyor? Maalesef bu konuda ciddi bir araştırma yaparsak aklın genellikle ya çok yetersiz veya hiç kullanılmadığını görürüz. Bunun sebebi nedir?
Aklın kullanılmasını engelleyen etmenlerden bazıları;
a - aklı kullanacak kadar yeterli bilgi birikiminin olmayışı,
b - aklın örtülmesine sebep olan, aklı kullanmamayı özendiren pasifize faaliyetleri, (eğlence, şartlandırma, uyuşturucu ve alkol gibi)
c - duyu organlarının yetersiz çalışması, gayesiz ve gelişi güzel çalışması, (mesela görebileceğiniz bir konumda olmanıza rağmen, bakmadığınız bir nesneyi görmezsiniz, her zaman gördüğünüz fakat, üzerinde durmadığınız bir nesne hakkında yeterli bilgiye de sahip olamazsınız. Çünkü göz onu görmekte fakat, hiç bir değerlendirme ve pekiştirme yapmamaktadır.)
d - aşırı duygusallık, (sevgi, nefret, saygı, aşk, kin, haset, korku, saldırganlık, çekingenlik vs.)
e - aklın yanlış yönlendirimi (terazinin hileli yollarla yanlış tartması gibi, akıl da kendisine intikal eden bilgileri yönlendirildiği gibi tartmaya başlar.)
f - toplum psikolojisi, "çoğunluğun yolu"nun doğru sanısının güçlü olması, taklidin yaygın oluşu, medyanın bilgi saptırıcılığı ve maniplesi ile yanlış ölçümlemenin ortak kabul görmesini sayabiliriz.
"Yoksa sen onların çoğunun söz dinleyip, aklettiklerini mi sanıyorsun? Oysa onlar hayvanlar gibidir. Hatta yol bakımından onlardan daha da şaşkındırlar." (25/Furkan: 44)
"Eğer yeryüzünde insanların çoğuna uyarsan, seni Allah'ın yolundan saptırırlar; zira onlar, zandan başka bir şeye uymuyorlar ve sadece saçmalıyorlar." (6/En'am:116)
"..Halbuki onların bu hususta hiç bir bilgileri yoktur. Onlar sadece zanna tabi oluyorlar. Zan ise haktan hiç bir şey ifade etmez." (53/Necm: 28)
".. bu ancak onların kuruntusudur. De ki: "Eğer doğru söylüyorsanız haydi belgenizi getirin!" (2/Bakara: 111)
AKLIN PUTLAŞTIRILMASI
Yanlış anlayışlardan birisi de aklın putlaştırılması konusudur. Akıl, sadece doğru ile yanlışı birbirinden ayırt etmeye yarayan bir araçtır. Böyle bir aracın putlaştırılması demek, aklı devreden çıkarmaktır. Çünkü akıl tek başına böyle bir gaye oluşturamaz. Ancak, akıl ile hevayı birbirine karıştırmamak lazımdır. Çünkü heva tek başına da olsa putlaştırılabilecek bir olgudur. İnsan, aklının esiri olamaz. Çünkü akıl, esir alıcı değil yol göstericidir; ama insan hevasının, arzularının esiri olabilir.
"Hevasını ilah edineni gördün mü?.." (25/Furkan:43)
"Allah'ın rehberinin dışında hevasına tabi olandan daha sapık kim vardır?" (28/Kasas: 50)
Bazen aklı devre dışı bırakmanın bir yolu olarak, akla muhal gelen şeylere itiraz edenler, aklı putlaştırmak ile itham edilirler. Bu itham aklı yanlış kullanma veya güdümlü kullanma için olursa bir derece haklılık payı kazanır. Ama, batılları eleştirenlere, dine sokulan uydurmaları ayrıştırmaya çalışanlara yönelik olursa kastını aşan bir söz olur. Yani bununla şu denilmek istenmiş olur:
"Aslında aklı putlaştırmayı değil, aklı aşırı kullanmayı kastediyoruz." Buna cevaben denilebilir ki aklın aşırısı olmaz. Ama, azı olur. Çok akıl töhmeti gerektirmez.
AKLIN YETERLİLİĞİ
Akıl, tek başına her şeye yeter mi? Vahiy akıl için zaruri mi; fuzuli midir? Aklı, bir teraziye benzettiğimizi hatırlarsanız, tartılacak şeyler olmadan terazinin değeri ne olabilir? Ancak müzelik bir materyal olur. Akıl da kendi kendine bir değer ifade etmez ve yetmez. Bilgiye ihtiyacı vardır. Bu bilgi ilahi olabilir, beşeri olabilir. Beşeri bilgi beşerin zaafiyetlerini de yansıtır. İlahi bilgi böylesi zaaflardan uzak ve aklın değerlendirme kapasitesinin üstündedir. Ama bu, aklı saf dışı eden bir durum değil aksine aklı son noktasına kadar kullanıp, değerlendiren bir durumdur.
AKLIMIZI NASIL KULLANABİLİRİZ?
Akıl, insanın doğumundan itibaren, özellikle çocukluk yıllarından sürekli bir gelişim halindedir. Çocukluğun ilk beş yılındaki gelişim en hızlı ve en büyük gelişimdir. İnsan bulûğ çağına gelince aklı iyi ile kötüyü birbirinden ayıracak bir düzeye ulaşır. Bundan sonra da 40 yaşına gelinceye kadar tecrübelerle olgunlaşma süreci devam eder.
Allahu Teala bu durumu şöyle açıklıyor:
"Biz insana, anne ve babasına iyi davranmasını tavsiye ettik. Annesi onu zahmetle karnında taşımış ve zahmetle doğurmuştur. Taşınmasıyla sütten kesilmesi 30 aydır. Nihayet olgunluk çağına erdiği ve 40 yaşına girdiği vakit: "Ey Rabbim, bana ilham buyur ki, hem bana, hem anneme babama ihsan buyurduğun nimetine şükredeyim ve razı olacağın doğru olan şeyleri yapayım. Çocuklarımı da salih kimseler kıl. Sana döndüm, sana teslim olanlardanım." (46/Ahkaf: 15)
Aklın kullanılması, Allah'ın insana verdiği organların işletilmesiyle ilgilidir. Burada özellikle altı organ çok önemlidir.
a. Beyin
b. Göz
c. Kulak
d. Kalp
e. dil
f. el
Düşünce beyinde oluşur ve gelişir. Beyinde bir düşüncenin oluşum ve gelişimi, bir nesnenin veya fiilin algılanması ve bunun beyne ulaştırılması ile başlar. Algı; görerek, dokunarak veya işiterek meydana gelir. Bu algının gelişimi, bazen araştırma, irdeleme, sorma ve kontrol ile netlik kazanır. Çoğu kez insanlar yanlış algı sebebiyle, olan veya olmayan şeyleri hakiki biçim ve varlıkları dışında değerlendirirler. Yanlış çıkarımlarda bulunurlar.
Yetersiz algı, yanlış kararı doğurur. Bunun temelinde de, korku, heyecan, yorgunluk, aşırı sevgi, acele, tiksinti, zaman yetersizliği, görüş ve duyuş bozukluğu, zihinsel engeller veya ilgi eksikliği gibi faktörler yatar.
Aklımızı en iyi şekilde kullanmak için tüm duyularımızı ve organlarımızı tam olarak ve yeterince çalıştırmalıyız. Bir takım engelleyici faktörlerin bulunduğu ortamlarda doğru karar vermemizin zorlaşacağının farkında olarak, bu tür durumlarda araştırma ve incelememize devam edip, kesin yargıdan kaçınmalıyız.
Bazen, aklın hüküm vermesi için gerekli olan tam bir belge ve kanıt hiç bir zaman olmayabilir. Böyle durumlarda kesin yargılardan özellikle kaçınmak gerekir. Veya farklı çıkarımlara her zaman kulak vermek ve her şeye ön yargısız yaklaşmak icabeder.
İyi niyet, aklın doğru kullanımı ve doğru karar alması için şarttır. Daha önceden akıl süzgecinden geçirmeden benimsediğimiz bazı değerler, aklımızı kullanırken sürekli bizi bağlayan büyük engellerdir.
 

güle sevdalý

New member
Katılım
24 Mar 2007
Mesajlar
99
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
31
Akıl: "Akale" fiili sözlükte, gerçeği, eşyanın hakikatini bilmek, idrak etmek, kendindeki hatanın hata olduğunu anlamak, diyet ödemek gibi anlamlara gelir. İsim olarak akl'ın ise: Us, kalp, diyet, sığınak, kale, iyiyi kötüden ayırma kabiliyeti, idrak merkezi, hafıza gibi anlamlara geldiğini görmekteyiz.
Akıl kelimesi iki şeyi hem bir birinden ayırmayı, hem de iki şeyi birbirine bağlamayı ifade eder. Yani doğru şeyleri birleştirmeyi, yanlışları doğrulardan seçip ayırmayı akıl sayesinde yaparız.
Allahu Teala, Kur'an-ı Kerim'de "akıl" konusu üzerinde özellikle durmuş ve akletmeyi emretmiştir. Batıl ve sapıklığın akletmemekten kaynaklandığını açıklamıştır. Bu itibarla akıl Kur'an'da olumsuz bir özellik olarak değil, çok gerekli bir özellik olarak anılmıştır. Ama maalesef günümüzde bile din adına kendisini yetkili gören bazı kimseler, insanlara akıl konusunda yanlış bilgiler vermekte ve insanları adeta akıllarıyla hareket etmekten alıkoymak için çırpınmaktadırlar. Onlara göre akıl doğruyu gösteren bir araç değil, saptırıcı ve tehlikeli bir araçtır. Bu mantıkla yola çıkarak, "akıl mı nakil mi tercih edilmeli?" gibi gereksiz bir soru bile sorulmakta ve insanlar, akıl ile nakil arasında bir tercihe zorlanmaktadır.
Oysa insan ancak akıllı olduğu zaman Allah tarafından mükellef tutulmakta ve yaptığı iyi kötü şeylerin karşılığını ahirette almaya hak kazanmaktadır.
İnsanı diğer bütün eşya ve hayvanlardan ayıran özellik ise yine akıldır. İnsanı diğer varlıklar üzerine hakim ve tasarruf hakkına sahip kılan da Allah'ın verdiği bu büyük nimettir. Allah insana bir çok bağışta bulunmuştur, ama bunların en büyüğü ve en önemlisi herhalde akıldır. Çünkü akıl olmadığı zaman bütün nimetler kaybedilmeye mahkumdur.
Peki öyleyse, niçin akıl ile din arasında bir çelişki varolduğu sanılmaktadır? Özellikle dindar insanların akıllarını kullanmaktan mahrum bırakılması yönünde çaba sarf edilmekte ve dindar ile aklını pek kullanmayan, gözünü yumup rabbine ibadet eden kimse imajı oluşturulmaya çalışılmaktadır? İnsan gözü açık ve niçin, nasıl, ne şekilde ibadet edeceğini bilerek mi hareket etmeli; yoksa hiç bir şey düşünmeden, aklına bir şey getirmeden mi ibadet etmelidir?
Kur'an'ın bizi akletmeye davet ettiğini, aklını kullanmayan insanları kınadığını ve azapla tehdit ettiğini bilmem hatırlatmaya gerek var mı?
Bakalım Rabbimizin ayetlerine bize bu konuda ne diyor?
"..Allah'ın sözünü işitirler, onu iyice aklettikten sonra tahrif ederler." (2/Bakara: 75)
"Kitabı okuyup durduğunuz halde kendinizi unutup da başkalarına mı iyiliği emrediyorsunuz? Hiç akletmiyor musunuz?"(2/Bakara:44)
"..İşte böyle Allah ölüyü diriltir ve siz akledesiniz diye ayetlerini/mucizelerini size gösterir." (2/Bakara: 73)
"Şüphesiz ki biz, Kur'an'ı akledesiniz diye Arapça olarak indirdik." (12/Yusuf:2)
"Yazıklar olsun size ve Allah'tan başka kulluk ettiklerinize! Hiç aklınızı kullanmıyor musunuz?" (21/ Enbiya: 67)
"Size hayat veren ve öldüren O'dur. Gece ve gündüzün birbiri arkasına gelip gitmesi de O'na aittir. Hiç aklınızı kullanmıyor musunuz?" (23/Mü'minun: 80)
Allahu Teala bize ahirette cehennemde yanmakta olan günahkarlar ile cehennem bekçileri arasında geçen bir konuşmadan küçük bir kesit vererek aklın önemini ve insanı cehenneme gitmekten koruyucu bir kalkan olduğunu şöyle ortaya koyuyor:
"Cehennem neredeyse öfkesinden çatlayacak gibi olur. Ne zaman oraya bir grup atılacak olursa, oranın bekçileri onlara:
-Size bir uyarıcı gelmedi mi? diye sorar. Onlar da derler ki:
-Evet, bize bir uyarıcı gelmişti. Fakat biz onu yalanladık ve Allah hiç bir şey indirmedi. Siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz, dedik. Eğer dinleseydik ya da aklımızı kullansaydık, şimdi cehennem ehlinden olmazdık, derler." (67/Mülk: 8-10)
AKIL VE NAKİL/BİLGİ
Akıl ile bilgi arasındaki ilgi çok önemlidir. Bilgi olmadan akletmek mümkün değildir. Bilgi, aklın aracılığı ile tartılacak bir nesnedir. Tartılacak eşya olmayınca tartının da bir önemi kalmaz. Akıl, bilginin doğru mu yanlış mı olduğunu tartan hassas bir terazi gibidir. Bu sebeple bazılarının iddia ettikleri gibi "ya akıl ya da nakil/bilgi" tercihi tutarsızdır. Akıl bilginin doğruluğunu tespit eder. Eğer bilginin doğruluğu tespit ettirilmek istenmiyorsa, orada bir şüphe ve tereddüt var demektir. Yanlış var demektir. Yanlışın ortaya çıkacağından korkanlar, sahip oldukları bilgiyi tarttırmak da istemezler elbette. Allahu Teala, akıl ile bilgi arasındaki ilgiyi şöyle ifade ediyor:
"Biz bu örnekleri insanlar için veriyoruz. Ancak bilenlerden başkası onları akledemez." (29/Ankebut:43)
Akıl ile nakil arasında bir çelişki görüldüğünde ne yapılması gerekir?
Aklın da, bize intikal eden naklin de bir kez daha değişik açılardan gözden geçirilmesi, aklın kendi ağırlığını aşmayacak bir değerlendirme kapasitesine sahip olduğunun bilinmesi ve nakledilen bilginin belgesel değerinin tesbitine çalışılması ve makul ölçüler içerisinde değerlendirilmesi gerekir.
AKIL VE DİN
Akıl, dini de değerlendirir ve tercih eder. Allah'ın dininden başka dinler, aklın kabul etmeyeceği, gerçek dışı ve safsataya veya belli bir zümreyi sömürü esasına dayalı olabilir. Toplumlar genellikle din edinirken, akıllarını değil, atalarını izlerler. Yani geçmiş toplumların inanç ve kültürleri kendilerinden sonraki nesillere geçer. Bu geçiş esnasında da bazı değişiklikler yaşanır. Aslı vahye dayalı olmayan dinler için değişiklikler bir çeşni ve zenginlik kabul edilir. Ama, Allah'ın dinine insanlar tarafından yapılacak hiç bir müdahale kabul edilemez ve bir zenginlik değil bir tahrif olarak değerlendirilir. Çünkü Allah'ın dini ilk günden itibaren saf ve tertemiz, dosdoğru ve mükemmel iken; diğer dinler, hiç bir zaman yanlıştan, hatadan ve haksızlıktan uzak değillerdir.
"Onlara, Allah'ın indirdiklerine uyun, denildiği zaman, "hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeylere uyarız." derler. Ya ataları hiç bir şey akledememiş ve doğru yolu bulamamış iseler!.." (2/Bakara: 170) Evet onlar yine de atalarını tercih ederler.
Hal böyle olunca, Allah'ın dini her zaman akla yatkın olduğu için akıl ile din arasında bir çelişkiden bahsetmek abes olur. Ancak, Allah'ın dininden sapmış ve tahrif edilmiş din anlayışları ile akıl arasında her zaman bir çelişki ve tercih söz konusudur.
AKLIN KULLANIMI
Acaba herkeste var olan akıl melekesi insanlar tarafından gereğince ve yeterince kullanılabiliyor mu? İnsanların kaçta kaçı aklını hakkını vere vere kullanıyor? Maalesef bu konuda ciddi bir araştırma yaparsak aklın genellikle ya çok yetersiz veya hiç kullanılmadığını görürüz. Bunun sebebi nedir?
Aklın kullanılmasını engelleyen etmenlerden bazıları;
a - aklı kullanacak kadar yeterli bilgi birikiminin olmayışı,
b - aklın örtülmesine sebep olan, aklı kullanmamayı özendiren pasifize faaliyetleri, (eğlence, şartlandırma, uyuşturucu ve alkol gibi)
c - duyu organlarının yetersiz çalışması, gayesiz ve gelişi güzel çalışması, (mesela görebileceğiniz bir konumda olmanıza rağmen, bakmadığınız bir nesneyi görmezsiniz, her zaman gördüğünüz fakat, üzerinde durmadığınız bir nesne hakkında yeterli bilgiye de sahip olamazsınız. Çünkü göz onu görmekte fakat, hiç bir değerlendirme ve pekiştirme yapmamaktadır.)
d - aşırı duygusallık, (sevgi, nefret, saygı, aşk, kin, haset, korku, saldırganlık, çekingenlik vs.)
e - aklın yanlış yönlendirimi (terazinin hileli yollarla yanlış tartması gibi, akıl da kendisine intikal eden bilgileri yönlendirildiği gibi tartmaya başlar.)
f - toplum psikolojisi, "çoğunluğun yolu"nun doğru sanısının güçlü olması, taklidin yaygın oluşu, medyanın bilgi saptırıcılığı ve maniplesi ile yanlış ölçümlemenin ortak kabul görmesini sayabiliriz.
"Yoksa sen onların çoğunun söz dinleyip, aklettiklerini mi sanıyorsun? Oysa onlar hayvanlar gibidir. Hatta yol bakımından onlardan daha da şaşkındırlar." (25/Furkan: 44)
"Eğer yeryüzünde insanların çoğuna uyarsan, seni Allah'ın yolundan saptırırlar; zira onlar, zandan başka bir şeye uymuyorlar ve sadece saçmalıyorlar." (6/En'am:116)
"..Halbuki onların bu hususta hiç bir bilgileri yoktur. Onlar sadece zanna tabi oluyorlar. Zan ise haktan hiç bir şey ifade etmez." (53/Necm: 28)
".. bu ancak onların kuruntusudur. De ki: "Eğer doğru söylüyorsanız haydi belgenizi getirin!" (2/Bakara: 111)
AKLIN PUTLAŞTIRILMASI
Yanlış anlayışlardan birisi de aklın putlaştırılması konusudur. Akıl, sadece doğru ile yanlışı birbirinden ayırt etmeye yarayan bir araçtır. Böyle bir aracın putlaştırılması demek, aklı devreden çıkarmaktır. Çünkü akıl tek başına böyle bir gaye oluşturamaz. Ancak, akıl ile hevayı birbirine karıştırmamak lazımdır. Çünkü heva tek başına da olsa putlaştırılabilecek bir olgudur. İnsan, aklının esiri olamaz. Çünkü akıl, esir alıcı değil yol göstericidir; ama insan hevasının, arzularının esiri olabilir.
"Hevasını ilah edineni gördün mü?.." (25/Furkan:43)
"Allah'ın rehberinin dışında hevasına tabi olandan daha sapık kim vardır?" (28/Kasas: 50)
Bazen aklı devre dışı bırakmanın bir yolu olarak, akla muhal gelen şeylere itiraz edenler, aklı putlaştırmak ile itham edilirler. Bu itham aklı yanlış kullanma veya güdümlü kullanma için olursa bir derece haklılık payı kazanır. Ama, batılları eleştirenlere, dine sokulan uydurmaları ayrıştırmaya çalışanlara yönelik olursa kastını aşan bir söz olur. Yani bununla şu denilmek istenmiş olur:
"Aslında aklı putlaştırmayı değil, aklı aşırı kullanmayı kastediyoruz." Buna cevaben denilebilir ki aklın aşırısı olmaz. Ama, azı olur. Çok akıl töhmeti gerektirmez.
AKLIN YETERLİLİĞİ
Akıl, tek başına her şeye yeter mi? Vahiy akıl için zaruri mi; fuzuli midir? Aklı, bir teraziye benzettiğimizi hatırlarsanız, tartılacak şeyler olmadan terazinin değeri ne olabilir? Ancak müzelik bir materyal olur. Akıl da kendi kendine bir değer ifade etmez ve yetmez. Bilgiye ihtiyacı vardır. Bu bilgi ilahi olabilir, beşeri olabilir. Beşeri bilgi beşerin zaafiyetlerini de yansıtır. İlahi bilgi böylesi zaaflardan uzak ve aklın değerlendirme kapasitesinin üstündedir. Ama bu, aklı saf dışı eden bir durum değil aksine aklı son noktasına kadar kullanıp, değerlendiren bir durumdur.
AKLIMIZI NASIL KULLANABİLİRİZ?
Akıl, insanın doğumundan itibaren, özellikle çocukluk yıllarından sürekli bir gelişim halindedir. Çocukluğun ilk beş yılındaki gelişim en hızlı ve en büyük gelişimdir. İnsan bulûğ çağına gelince aklı iyi ile kötüyü birbirinden ayıracak bir düzeye ulaşır. Bundan sonra da 40 yaşına gelinceye kadar tecrübelerle olgunlaşma süreci devam eder.
Allahu Teala bu durumu şöyle açıklıyor:
"Biz insana, anne ve babasına iyi davranmasını tavsiye ettik. Annesi onu zahmetle karnında taşımış ve zahmetle doğurmuştur. Taşınmasıyla sütten kesilmesi 30 aydır. Nihayet olgunluk çağına erdiği ve 40 yaşına girdiği vakit: "Ey Rabbim, bana ilham buyur ki, hem bana, hem anneme babama ihsan buyurduğun nimetine şükredeyim ve razı olacağın doğru olan şeyleri yapayım. Çocuklarımı da salih kimseler kıl. Sana döndüm, sana teslim olanlardanım." (46/Ahkaf: 15)
Aklın kullanılması, Allah'ın insana verdiği organların işletilmesiyle ilgilidir. Burada özellikle altı organ çok önemlidir.
a. Beyin
b. Göz
c. Kulak
d. Kalp
e. dil
f. el
Düşünce beyinde oluşur ve gelişir. Beyinde bir düşüncenin oluşum ve gelişimi, bir nesnenin veya fiilin algılanması ve bunun beyne ulaştırılması ile başlar. Algı; görerek, dokunarak veya işiterek meydana gelir. Bu algının gelişimi, bazen araştırma, irdeleme, sorma ve kontrol ile netlik kazanır. Çoğu kez insanlar yanlış algı sebebiyle, olan veya olmayan şeyleri hakiki biçim ve varlıkları dışında değerlendirirler. Yanlış çıkarımlarda bulunurlar.
Yetersiz algı, yanlış kararı doğurur. Bunun temelinde de, korku, heyecan, yorgunluk, aşırı sevgi, acele, tiksinti, zaman yetersizliği, görüş ve duyuş bozukluğu, zihinsel engeller veya ilgi eksikliği gibi faktörler yatar.
Aklımızı en iyi şekilde kullanmak için tüm duyularımızı ve organlarımızı tam olarak ve yeterince çalıştırmalıyız. Bir takım engelleyici faktörlerin bulunduğu ortamlarda doğru karar vermemizin zorlaşacağının farkında olarak, bu tür durumlarda araştırma ve incelememize devam edip, kesin yargıdan kaçınmalıyız.
Bazen, aklın hüküm vermesi için gerekli olan tam bir belge ve kanıt hiç bir zaman olmayabilir. Böyle durumlarda kesin yargılardan özellikle kaçınmak gerekir. Veya farklı çıkarımlara her zaman kulak vermek ve her şeye ön yargısız yaklaşmak icabeder.
İyi niyet, aklın doğru kullanımı ve doğru karar alması için şarttır. Daha önceden akıl süzgecinden geçirmeden benimsediğimiz bazı değerler, aklımızı kullanırken sürekli bizi bağlayan büyük engellerdir.



Allah(c.c.) razı olsun inşaAllah **selinay25**
 

yýldýz

New member
Katılım
22 Ağu 2006
Mesajlar
1,359
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Akıl yetmiyor kardeşim. ALLAH TEALA' ya teslimiyet gerekli.
İbni Sina' nın küfür üzere öldüğünü söylüyorlar. Tabi ki bunu ALLAH TEALA bilir.
Yalnız önemli olan husus aklına fazla güvendiği için küfüre girmiş deniyor. İradeyi ALLAH TEALA' ya teslim etmek şart.
 
Üst Alt