Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Adını Kalbimde Anarım

beyza

New member
Katılım
26 Eyl 2007
Mesajlar
169
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
41
Sevmek gerçekten de bir sanat... Hem de her nevi sanattan farklı olarak herkesin, hattâ her şeyin içinde var olan bir sanat.

Suyun içinde meselâ ne büyük bir sevgi vardır; her dokunuşta huzur veren...

Birbirini yakması gereken iki kimya öyle bir sevgiyle bağlanıyor ki birbirine yakmak yerine ferahlık veriyor kendisine değene.

Atom çekirdeğindeki bağları koparmaya, parçalamaya kalktığınızdaysa bir şehri ortadan kaldıracak yangınla çıkıyor meydana.

Ve yılan bile seviyor da evlât sahibi oluyor;
akrep, yavrusunu sırtında taşıyor;
kuşlar eşlerine çiçek dalları, ayılar balık hediye ediyor.

Sonuçta herkes ve her şey istidadı nispetinde seviyor...

Ya insan? Nedir sevmenin ölçüsü? Evini, evlâdını, ana-babasını, zevc/zevcesini nasıl sevmeli ki her “şey”den farklı olsun sevgisi? Ne güzel ölçüdür, Allah’ın ölçüsü!..

“Mallar ve evlâtlar fitnedir...” (Enfal, 29) buyuruyor Vehhâb olan ve yine kalplerin sahibi: “Mallar ve evlâtlar zînettir...” (Kehf, 46) buyuruyor.

Eğer “sevgi, kaynağını kâinatın Hâlık’ından alıyorsa”, sev sevebildiğin kadar ve bağlan Allah’ın ipiyle. Yok eğer merkez nefis ise, nefis değil mi fitnenin başladığı yer?!.

İnsan öyle sevmeli ki ne incinsin ne incitsin. İnsan öyle sevmeli ki, karşılık Allah’ın hazinesinden gelsin; menfaat ve nefislerle kirlenmesin.

Bazen kendi kendime diyorum ki:

“– Vefasızlık etsem de kırılmayan bir ana-baba”, “hürmette kusur etsem de kızmayan bir efendi”, “unutsam da unutmayan bir dost”... var mıdır?

“– Sevginin kaynağını kâinatın Hâlık’ından alanlar, bütün mahlûkatla dost olurlar.” buyurarak cevap veriyor bir Hak dostu.

Ve işte gerçek sevginin ölçüsünü koyuyorlar böylesi Hak dostları. İnsanlığın farkını öğretiyor ve sergiliyorlar. Vefasız gecelere, kusurlu hürmetimize, bütün nisyanımıza rağmen biz gafil evlâtlarını hep seven, unutmayan, koruyup kollayan Hak dostları da olmasa ne kadar mahzun kalırdı dünya!

İnsanı insan yapan ve insana insanlığının farkını hatırlatan o Hak dostları değil mi zira?!.

Gönül sultanımı hatırladıkça geliyor garipler aklıma, gönül sultanımı andıkça anıyorum vefayı, gönül sultanımı saydıkça sayıyorum ecdadımı...
Ve unutmadığımda hiçbir an onu, huzur buluyorum...

Sonra her şey sükûn buluyor içimde. Merkeze, Allah’ın sevgi pınarlarından birisi oturunca sevgi de huzur buluyor.

Yoksa huzur bulmayan sevgi ne kadar zedeliyor insanı, ne kadar da hırpalıyor!..

Beklemek zor geliyor, beklenmek zor geliyor ve sevgi perde oluyor yine sevgiye, ağırlaşıyor kalp. Hâlbuki muhabbetin mihengi Hak rızası olunca nefis karışmayınca oraya sitemler, kızgınlıklar bile bir anda tatlı cilvelere dönüşüveriyor.

Bir gün Allah Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem- Hazret-i Âişe’ye:

“– Ben senin bana kızgın olup olmadığını anlıyorum.” dedi.
Hazret-i Âişe:

“– Nereden anlıyorsun?” deyince Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-:

“– Benden hoşnut olduğunda «Muhammed’in Rabbine yemin ederim.» diyorsun.
Kızdığında ise: «İbrahim’in Rabbine yemin ederim.» diyorsun, buyurdular.

Bunun üzerine Hazret-i Âişe:

“– Doğru söylüyorsun. Fakat ben adını dilimde anmasam bile kalbimde anarım.” karşılığını verdi. (Buharî, Nikâh 108, Edeb 63)

En büyük aşkı o yaşadı dünyanın, âhiretin, bütün âlemin en güzel Sevgilisine... Ama hiç aşmadı Allah rızasını.

Ümmet-i Muhammed’e dua ederken bile o en Sevgiliyi sokmadı Rabbiyle arasına, yalnız yakardı Allah’a.

İftiradan kurtulduğu gün: “Beni kurtaran Rabbimdir.” deyip şükrünü Allah’tan gayrısına sunmadı...

Ama çok sevdi, her şeyden çok sevdi Sevgilisini ve O’nunla yol aldı Rabbine.

Ne güzel sevgi, böyle olunca...

Seviyorum, Hakk’ın kapısına bir yol bulabilmek için...

Seviyorum sevgiyi, fedakârlığı tadabilmek için...

Seviyorum incitmemeyi, incinmemeyi öğrenmek karşılığı Allah’tan bekleyebilmek için...

Seviyorum gönül sultanımın emaneti, Rabbimin işittiği duanın cevabı olduğu için.

Seviyorum ancak Allah rızası için, Rabbim ihsan etti diye...

Hak Teâlâ hepimize kendi rızasına yol bulacağımız sevgiler ihsan etsin! Sevgiyi nefsimizde değil Zâtında taşımayı lutfetsin! Kendi rızasını kaybettirecek hiçbir sevgi zerresini gönlümüzde bırakmasın!..(Amin)

Esma bint-i Hatîce’nin, evlenen kızına nasihatleri:

“Yavrucuğum! Artık doğup büyüdüğün yuvandan çıkıyorsun ve hiç tanımadığın birine hayat arkadaşı oluyorsun.

Sen, ona yeryüzü gibi ol, o da sana gökyüzü gibi olsun.

Sen, ona istirâhat yeri ol, o da sana direk olsun.

Sen, ona cariye ol, o da sana köle olsun.

Bir şey isterken çok ısrarcı olma ki sana kızgınlık duymasın.

Ondan fazla uzak kalma ki seni unutmasın.

Sana yaklaştığında sen de ona sokul. Senden uzak durduğunda sen de belli bir mesafede dur.

Onun burnunu, kulağını, gözünü kötü koku, ses ve görüntülerden koru.

Kocanın burnu senden sadece güzel kokular duysun;
kulağı sadece güzel sesler işitsin;
gözü sana baktığında sadece güzellikler görsün.”

-alıntı-
 

Ferrar_

New member
Katılım
14 Eki 2007
Mesajlar
66
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
çok güzel bir yazı okudum
yalnız şurası doğru değildir
İftiradan kurtulduğu gün: “Beni kurtaran Rabbimdir.” deyip şükrünü Allah’tan gayrısına sunmadı...


Çünkü Hazreti Aişe annemiz
kendisi Hakkında ayet inince.. müstağrak kalarak böyle bir cevap ile kelime-i idare etmiştir...
yoksa Hazreti Muhammede surat yapmamıştır ?
Hazreti Muhammed müjde ya aişe
işte ayet indi diyor
ve ilk ona okuyor
ve Aişe annemiz kendi hakkında ayet inince
hazreti Muhammedin mübarek ağzından çıkan vahyi dinliyor
bunda mestağrak kalarak
sorulan soruya rabbime şükürler olsun diyerek kelime-i idare kelam ediyorlar
çünkü dalmış o zevk ile müstağraktaa
böyle bir kelam ile idare ediyor
surat azmaklık yok anlatabildim mi ?

layıkı ile anlatamadım
ama anladın umarım
 

beyza

New member
Katılım
26 Eyl 2007
Mesajlar
169
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Yaş
41
çok güzel bir yazı okudum
yalnız şurası doğru değildir
İftiradan kurtulduğu gün: “Beni kurtaran Rabbimdir.” deyip şükrünü Allah’tan gayrısına sunmadı...


Çünkü Hazreti Aişe annemiz
kendisi Hakkında ayet inince.. müstağrak kalarak böyle bir cevap ile kelime-i idare etmiştir...
yoksa Hazreti Muhammede surat yapmamıştır ?
Hazreti Muhammed müjde ya aişe
işte ayet indi diyor
ve ilk ona okuyor
ve Aişe annemiz kendi hakkında ayet inince
hazreti Muhammedin mübarek ağzından çıkan vahyi dinliyor
bunda mestağrak kalarak
sorulan soruya rabbime şükürler olsun diyerek kelime-i idare kelam ediyorlar
çünkü dalmış o zevk ile müstağraktaa
böyle bir kelam ile idare ediyor
surat azmaklık yok anlatabildim mi ?

layıkı ile anlatamadım
ama anladın umarım


burda surat asmak geçmiyor zaten..

dua ve selametle..
 

Ferrar_

New member
Katılım
14 Eki 2007
Mesajlar
66
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
o iftira hadisesini biliyorsan bu olayın akışını gidişini okumuşsan diye düşünmüş yazmıştım

yazının şurasını okuduğum için yazdım
işte şurası

Ümmet-i Muhammed’e dua ederken bile o en Sevgiliyi (yani Hazreti Muhammedi) sokmadı Rabbiyle arasına, yalnız yakardı Allah’a.
İftiradan kurtulduğu gün: “Beni kurtaran Rabbimdir.” deyip şükrünü Allah’tan gayrısına sunmadı...


yooooook olur mu işte dedim neysee..

sen bildirdin kimdir Allah
sensiz kim olurdu O'ndan agah

doğru değil mi ?
kim tanırdı Allahı Hazreti Muhammed olmasaydı...
diğer ümmetlere hazreti Muhammed vekaleten
bize ise hem vekaleten hemde asaleten gelmişlerdir
Hazreti Muhammed maşuku İlahi olduğundan o bildirdi bize yoksa kim olurdu O'ndan ağah
Hazreti Muhammed nefs-i natıka-i kainatın kalbidir
Hazreti Aişe ve O insanlar nefs-i natıka-i kainatın nüvesidir.. herhalde

dua ve selamet temenninize Amin
 
Üst Alt