Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Abdullah-i Gürcistânî

muhammet

New member
Katılım
22 Şub 2007
Mesajlar
830
Tepkime puanı
14
Puanları
0
Yaş
49
On dördüncü yüzyılda yaşayan meşhûr velîlerden. Doğum ve vefât târihleri bilinmemektedir.
Gürcistan köylerinden birinde doğdu. Bir savaşta cihâd ederken şehîd düştü. Kabri Tûs
şehrindedir. Şeyh Rükneddîn Alâüddevle Semnânî hazretlerinin talebesidir.
Küçük yaşta iken babasının vefât etmesi üzerine yetim, kimsesiz ve garîb kaldı. Annesi bir
başkasıyla evlendi ve onu yanına aldı. Üvey babasının yanında çok mahzun günler geçirdi.
Boynu bükük, kalbi kırık idi. Bir gün bir işi sebebiyle üvey babasından korkup köyden kaçtı.
Nereye gideceğini ve ne yapacağını bilmiyordu. Yakalanmamak için yol kenarında büyük bir
ağaca çıkıp ağacın dalları ve gür yaprakları arasında gizlendi. Ağacın üzerinde çâresiz ve
âdetâ imdâd edecek bir şefkatli elin uzanmasını bekler gibi duruyordu. Kalbi kırık ve pek
mahzun bir hâlde idi. Tam bu sırada bir grup yolcu gelip onun gizlendiği ağacın altında
dinlenmek üzere oturdular. Ağacın altında suları şırıl şırıl akan bir pınar vardı. Konaklayan
yolcular pınardan su içip dinlenirken ağaç ve üzerindeki çocuğun suya aksettiğini gördüler.
Pınar çocuğu ayna gibi gösteriyordu. Yolcular bu manzarayı görünce çocuğu hemen aşağı
indirip, hayretle hâlini sordular. Derdini anlatınca ona çok acıdılar. Himâye etmeye karar
verip yanlarına alarak yola çıktılar. Abdullah bu sırada güzel bir talih ve bahtiyarlık kapısının
kendisine açılmış olduğunu bilmiyordu. Mahzunluğu ve kırık kalbi ile büyük bir nîmete
kavuşmaya gidiyordu. Yol Semnân tarafına uzandı...
Kendisini himâyelerine alan yolcular zamanın meşhûr evliyâsı Rükneddîn Alâüddevle
hazretlerinin ziyâretine ve sohbetine gidiyorlardı. Bu zâtın huzûruna varıp sohbetinde
bulundular. Aralarında bulunan küçük çocuğun garîb ve mahzûn hali o zâtın dikkatini
çekmişti. Ona bakıp kerâmetiyle ilerde büyük bir veli olacağını keşfetti. Gelen misâfirler
sohbet bitince müsâde alıp ayrıldılar. Getirdikleri çocuğu da götürdüler. Onlar yola çıkınca
Rükneddîn Alâüddevle hazretleri peşlerinden bir kişi gönderip çocuğu kendisine
bırakmalarını istedi. Yolcular önce râzı olmadılar bırakmamak için çok uğraştılar. Sonunda
bırakmak mecbûriyetinde kaldılar.
Mahzun yavru henüz farkedemediği bir saâdet sarayının kapısından girmiş, bir tâze fidan gibi
yetişeceği en müsait toprağa dikilmişti. Artık günleri Rükneddîn Alâüddevle hazretlerinin
derslerinde ve sohbetlerinde geçiyordu. Günden güne pişiyor olgunlaşıyordu. Zamanla
büyüdü, serpildi. İlim öğrendi. Îmânı vicdânîleşip kalbine iyice yerleşti. Îmânın hakîkatine
kavuştu. İbâdetleri seve seve ve büyük bir şevk ile yapmaya başladı. Nefsi iyice ıslâh olup,
tasavvuf yolunda yükseldi, kemâle erdi. Onun bu hâline çok memnun olan hocası, kendisine
icâzet, diploma verip insanlara rehberlik etmesi için Tûs'a gönderdi.
Tûs şehrinde insanlar onun kalblere şifâ olan sohbetlerine koştular. Onlara Allahü teâlânın
emirlerini ve yasaklarını anlatıp, İslâmiyete uymalarını sağladı. Saâdete kavuşmalarına vesîle
oldu. Ömrünün son günlerinde zamânın sultanı bir savaşa çıktı. Sultan onun himmetinden ve
bereketinden istifâde etmeyi düşünerek savaşa katılmasını çok istedi. O da sultanın teklifini
kabul edip katıldı. Bu savaşta cihâd ederken şehîd düştü.
1) Nefehât-ül-Üns (Osmanlıca); s.504
2) Nesâyim-ül-Muhabbe; s.288
3) Kitabu Silsilet-ül-Mukarrabîn (Süleymaniye Kütüphanesi).
 
Üst Alt