Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Abdullah Hayderî

muhammet

New member
Katılım
22 Şub 2007
Mesajlar
830
Tepkime puanı
14
Puanları
0
Yaş
49
Bağdâd'da yetişen büyük velîlerden. Ubeydullah Hayderî diye de bilinir. Büyük velî Mevlânâ
Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin ilk hilâfet verdiği talebesidir. Doğum ve vefât târihleri kesin
olarak bilinememektedir. Bağdâd'da doğdu ve orada vefât etti. On dokuzuncu yüzyılın ilk
yarısında vefat ettiği tahmin edilmektedir.
Küçük yaştan îtibâren aklî ve naklî ilimleri tahsîl eden Abdullah Hayderî büyük âlim oldu.
Bütün ilimleri kendinde toplayıp, İslâmiyetin emir ve yasaklarıyla ilgili ince bilgileri elde etti.
Fesâhat, belâgat ve edebiyât konularında önceki ve sonraki âlimlerin üstünü idi. Arapça,
Farsça ve Türkçeye hâkim olup, "Zemahşerî" veya "Zamânın Harîrî'si" diye şöhret buldu. İlim
ve edebiyâttaki bu yüksek derecesi sebebiyle Bağdâd'a Hanefî müftüsü olarak tâyin edildi.
Senelerce müslümanların dînî sorularına cevap verip İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlattı.
Hindistan'a giderek Şah Gulâm-ı Ali Abdullah-ı Dehlevî hazretlerinin mânevî sofrasından
feyz alıp, insanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatarak onların dünyâ ve âhirette
seâdete, kurtuluşa ermelerine vesîle olmak vazîfesiyle Bağdâd'a gelen Mevlânâ Hâlid-i
Bağdâdî hazretleri sohbetlerine Abdullah-ı Hayderî'yi de kabûl etti. Abdullah-ı Hayderî
yüksek ilmine rağmen Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin önünde diz çöktü. Kısa bir
müddet içinde Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinden istifâde ederek tasavvuf yolunda
ilerledi. Bağdâd müftülüğünden ayrılarak hocasının hizmetinden ve sohbetlerinden ayrılmadı.
Mevlânâ Hâlid hazretleri ona:
"Abdullah su kırbasını yüklen. Bağdâd sokaklarında ve pazarlarda "Sebîl" diyerek insanlara
su dağıt." buyurdu.
Önceki makâm ve şöhretini düşünmeden hocasının emrini yerine getiren Abdullah-ı Hayderî,
yirmi gün müddetle sırtına yüklendiği su kırbasıyla sokak sokak dolaşarak insanlara su
dağıttı. Her şeyin görünüşüne bakan insanlar Abdullah-ı Hayderî'yi bu şekilde görünce
hayretle birbirlerine, onun hakkında ileri geri sözler sarf ettiler. Fakat dünyânın makâmına,
şöhretine önem vermeyen, insanların dedikodularına aldırış etmeyen Abdullah Hayderî
kendisine verilen emri kusursuz olarak yerine getirmeye devâm etti. Sonra hocasının
huzûruna geldi. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri bu sefer:
"Abdullah on gün de para ile su sat." buyurdu.
Bu emre de îtirazsız uyan Abdullah-ı Hayderî, on gün müddetle su sattı. Böylece nefsinin
istediklerini yapmamak, istemediklerini yapmak sûretiyle nefsini kötülüğü emretmekten,
kalbini de kötü huy ve düşüncelerden temizledi. Abdullah-ı Hayderî'nin evliyâlık yolunda
yüksek derecelere ulaştığını gören Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri, ona bütün talebeleri
arasında ilk olarak hilâfet verdi. Bağdâd'da bulunduğu sırada Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî
hazretlerini çekemedikleri için karşı çıkanlara reddiye yazarak, tarîkatların hak olduğunu
ıkladı. Kitap, sünnet ve tasavvuf kitaplarındaki açık delilleri gösterdi. Yazdığı bu kitabı
bütün büyük âlimler beğendiler.
Abdullah-ı Hayderî devamlı hocasının yanında bulundu. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî
hazretlerinin Süleymâniyye ve Şam'a gittiği sırada da yanından ve hizmetinden ayrılmadı.
Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri Abdullah Hayderî ve diğer halîfeleriyle ve talebeleriyle
birlikte Bağdâd'dan Şam'a gidiyorlardı. Şam hudutlarına geldikleri zaman Şemmen
kabîlesinden Safvak bin Fâris diye meşhûr yol kesici, birçok yardımcılarıyla birlikte korkunç
şekilde gelip kâfileyi soymaya teşebbüs etti. Safvak bin Hâris'in anlattığına göre pekçok
yardımcılarıyla Mevlânâ Hâlid hazretlerinin kâfilesine hücûm ettikleri zaman, kâfileden
beyaz elbiseli, ata binmiş çok heybetli bir zat göründü. O zat soyguncuların gözleri önünde o
kadar büyüdü ki, sanki dağ kadar oldu. Geçen kâfile ile soyguncular arasında bir engel teşkil
etti. Soyguncular kâfiledekileri göremez oldular. Semâya yükselen büyük bir dağ misâli olan
o zâtı görünce, soygunculara bir korku, bir titreme geldi, mızrakları ellerinden kendileri de
hayvanlardan düştü. Bu hâdiseden sonra kâfilede Allahü teâlânın sevdiği velî kulları
olduğunu anlayan soyguncular, hep bir ağızdan; "Aman, aman! Affedin!" diye bağrıştılar.
Bunun üzerine kâfile eskisi gibi normal görünmeye başladı. Soyguncular kâfilede Mevlânâ
Hâlid-i Bağdâdî hazretlerini görünce, hepsi kusurlarının affını istediler. El ve ayaklarına
sarılarak tövbe ve istigfâr ettiler.
Bu yolculuk esnâsında Abdullah-ı Hayderî hazretleri gördüğü bir hâdiseyi şöyle nakletti:
"Atlı bir Habeşînin kâfilemizi tâkib ettiğini gördüm. Habeşî bizi şiddetli baskısıyla
korkutuyordu. Hemen şeyhim Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî'ye durumu bildirdim. Efendimiz
hemen yerden bir avuç toprak alıp onun yüzüne doğru attı. Habeşî artık görünmez oldu. Fakat
bir müddet sonra, tekrar gözüktü. Pişman olmuş, perişan bir hâlde velîlerin sultanı hocamızın
huzuruna gelerek boyun eğdi, diz çöküp af diledi ve tövbe etti.
Abdullah Hayderî hocası ile birlikte tekrar Bağdâd'a döndü. Mevlânâ Hâlid hazretleri ona
mutlak hilâfet verdi, Bağdâd'da insanlara İslâmiyetin emirlerini ve yasaklarını anlatarak
Allahü teâlânın rızâsına kavuşturmakla vazîfelendirdi. Abdullah-ı Hayderî hazretleri başta
arkadaşları olmak üzere bütün Bağdâd halkına İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlattı. Pekçok
insan sohbetinde bulunarak feyzinden istifâde etti. Hattâ Mevlânâ Hâlid hazretlerinin
halîfelerinin çoğu evvelâ onun sohbetinde yetiştikten sonra Mevlânâ Hâlid hazretlerinin
sohbetlerine kavuştular.
Mevlânâ Hâlid hazretleri Bağdâd'dan Şam'a dönecekleri sırada kendilerinin ve Abdullah
Hayderî hazretlerinin babasının yakında vefât edeceklerini işâret buyurarak Şam'a gittiler.
Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri Şam'a döndükten bir müddet sonra vefât etti. Onun vefât
haberi Bağdâd'a ulaşınca, bütün âlimler ve velîler ile halk çok üzüldü. Abdullah Hayderî
hazretlerinin babasına Mevlânâ Hâlid hazretlerinin vefâtı haberini bildirmediler. Çünkü bu
acı haberden dolayı fenâlaşabilir ve hastalığı fazlalaşabilirdi. Aradan üç ay geçince, o da vefât
etti.
Abdullah Hayderî Mevlânâ Hâlid hazretlerinin derece bakımından Şeyh Osman et-Tavîl'den
sonra en yüksek halîfesiydi. Birçok kerâmetleri görüldü. Uzun seneler Bağdâd'da kalıp
insanlara seâdet yolunu gösterdikten sonra orada vefât etti.
1) Mecdi Tâlid Tercümesi; s.75
2) Şems-üş-Şümûs Tercümesi; s. 45
3) Hadâik-ul-Verdiyye; s. 260
4) İslâm Meşhûrları Ansiklopedisi; c.1, s. 171
 
Üst Alt