Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Abdullah Haddâdî

muhammet

New member
Katılım
22 Şub 2007
Mesajlar
830
Tepkime puanı
14
Puanları
0
Yaş
49
Evliyânın büyüklerinden. İsmi, Abdullah olup babasının ismi Alevî'dir. Evlâd-i Resûl olup,
seyyiddir. 1634 (H. 1044) senesi Safer ayının beşinde Pazartesi günü Yemen'in Terîm
şehrinde doğdu. 1720 (H. 1132) senesi Zilkade ayının yirmi üçünde Salı günü akşamı
Terîm'de vefât etti.
Abdullah Haddâdî Allahü teâlânın yardımına, lütuf ve ihsânına kavuşup küçük yaşta Kur'ân-ı
kerîmi ezberledi. Sonra ilim tahsîline başladı. Zamânının büyük âlimleriyle görüşüp derslerini
dinledi. Onların arasında en güzel şekilde yetişti. Fıkıh ilmini Kâdı Sehl bin Ahmed ve
başkalarından öğrendi. Küçük yaşta ilimde söz sâhibi oldu. Çok zekî ve hâfızası çok kuvvetli
idi. Okuduğunu ve gördüğünü hiç unutmazdı. Bu sebeple ilim kapıları kendisine açıldı. Çok
ibâdet eder, öğrendikleriyle amel ederdi. İlimdeki üstünlüğü herkesi hayran bırakırdı.
Abdullah Haddâdî 1668'de Haremeyn-i şerîfeyne, Mekke-i mükerreme ile Medîne-i
münevvereye gitti. İlim öğrenmek için pek çok yere yolculuklarda bulundu. Kabirleri ziyâret
eder, buna çok önem verirdi.
Talebesi Selî onun hakkında şöyle bildirdi:
"Seyyid Abdullah bin Alevî'nin yanına kim gelirse onun kalbinden ve hâtırından geçenleri
bilir ve haberdâr olurdu. Yanına gelenin nesebini ve soyunu, ne iş için geldiğini önceden
söylerdi. Bir gün bir kimse gelip bir suâl sormak istedi. Ona; "Senin suâlin şöyledir, fakat
daha zamânı değildir." buyurdu.
Bir gün Hacer denilen yerde, yanına Şerîf Berekât bin Muhammed gelip, isteğinin kabûlü için
duâ etmesini istedi. Şerîf Berekât o zaman Mekke emîri değildi. Haddâdî de duâ etti. O
gidince duâ isteyen kişinin kim olduğunu sordu. Oradakiler; "Efendim bu zât Mekke'nin
eşrâfından bir kimsedir." dediler. Abdullah Haddâdî; "O bizden Mekke'nin emîri olmak için
duâ istedi. Biz de duâ ettik, Allahü teâlâ duâmızı kabûl etti. Bu vazîfe ona müyesser olacak."
buyurdu. Çok geçmeden Şerîf Berekât, Mekke-i mükerreme emirliğine tâyin edildi.
Seyyid Abdullah Haddâdî hazretleri bir gün talebesi Şeyh Hüseyin bin Muhammed ile birlikte
hac için yola çıktı. Medîne-i münevvereye vardıklarında talebesi orada hastalandı.
Yakalandığı hastalık çok şiddetli idi. Talebe nerede ise vefât edecekti. Seyyid Abdullah
Haddâdî hazretleri hastanın başı ucuna oturduğunda onun ömrünün bittiğini anladı. Oradaki
talebelerinden bir cemâati topladı ve; "Her biriniz onun selâmeti için duâ edin." buyurdu.
Seyyid Ömer Emin isimli talebe; "Efendim ben ömrümden bir kısmını ona hîbe ettim." dedi.
Bunun üzerine Seyyid hazretleri Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) kabr-i şerîfine
gidip duâ etti ve şefâat istedi. Ziyâretten sonra Seyyid Abdullah Haddâdî sevinçle; "Allahü
teâlâ duâmızı kabûl etti. O istediğini yapmağa kâdirdir." buyurdu. Allahü teâlânın izni ile
talebesi Şeyh Hüseyin hastalıktan kurtuldu. Bir zaman sonra Seyyid Abdullah, Yemen'in
Terîm şehrinde iken buyurdu ki: "Bu sene Şeyh Hüseyin vefât edecek." Buyurduğu gibi o
sene Şeyh Hüseyin Mekke-i mükerremede vefât etti.
Abdullah Haddâdî çok eser yazdı. Bunlardan bâzıları şunlardır: 1) İthâf-üs-Sâil bi
Ecvibet-il-Mesâil, 2) Dîvân (Dürr-ül-Manzûm li Zevil Fâdıl vel-Fühûm), 3)
Da'vet-üt-Tâmme vet-Tezkirat-ül-Âmme fil-Va'z, 4) Nesâyih-üd-Dîniyye, 5)
El-Müâvenetü vel-Müâzerâtü lir-Râgıbîn.
Seyyid Abdullah, uzun boylu ve gür saçlı olup, güler yüzlüydü. Kendisine eziyet ve sıkıntı
verenlere af ve sevgi ile muâmele ederdi. Sözü, sohbeti hoş idi. Bozuk ve kötü yolda bulunan bir
kimse yanına geldiğinde onun iyi yola girmesi için bütün gücü ile çalışırdı. Çok kerâmetleri
görüldü. Kerâmetlerini göstermekten çok çekinirdi. Bâzı talebeleri kerâmetleri hakkında risâleler
yazmışlardı. Bu durumdan haberi olunca onları çağırıp; "Yazdığınız kâğıtları suya koyun. Yazıdan
hiçbir eser kalmasın." buyurdu. Onlar da hocalarının dediğini yaptılar, sonra talebelerine; "Böyle
şeyleri yazacağınıza dînî nasîhatler, îmân bilgileri, fıkıh bilgileri, fetvâ kitapları ve bunlar gibi faydalı
kitaplarla meşgûl olmanız yazmanız daha uygun olur." buyurdu.
1) Mu'cem-ül-Müellifîn; c.6, s. 85
2) Silk-üd-Dürer; c.3, s. 91
3) Esmâ-ül-Müellifîn; c.1, s. 480
4) Îzâh-ul-Meknûn; c.1, s. 4, 69
5) Brockelmann; Sup-2, s. 386
6) El-A'lâm; c.4, s. 104
7) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.2, s. 128
 
Üst Alt