Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

^^^^

feraknaz

New member
Katılım
20 Nis 2007
Mesajlar
153
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Konum
istanbul
Genç kadın, bir arkadaşının sevgilisinden ayrılışını anlatırken "korkunç bir şey" deyiverdi; "adam cep mesajıyla bitirmiş ilişkiyi!"

Düşündüm...
Hızlı, kesin, insanı sarsacak kadar yalın biçimde tek bir mesaj ve ardından kapsama alanından çıkış...

Yanıp sönen küçük bir ışık ve ardından karanlık...

Evet, belki gerçekten "korkunç bir şey"di bu yöntem...

Oysa cep telefonları, kısa mesajlar falan günümüz ilişkilerinin ayrılmaz bir parçası.

Yine de ayrılık başka...
Bitişler çok başka...
Çoğu zaman gecenin karanlığını yırtıp insanı birdenbire mutluluk dalgalarıyla sarıp sarmalayan o minik aydınlık ve bip biplerle başlayan ilişkilerin aynı yolla bitmesi hoyratça geliyor insana, çok sert kaçıyor.

Peki neden?



***

Genç kadın bana bu ayrılığı anlatırken aklıma geçmişten bir ayrılık geldi. Üzerine daha önce de yazmışlığım var bu ayrılığın.

1990'ların ortasında aktör Daniel Day Lewis'le Fransızların gözdesi Isabel Adjani arasında, sık sık iki ayrı şehre savrularak yaşanan yorucu bir aşk vardı.

Medyanın bütün ilgisi onların üzerine odaklanmıştı.

Hafif asabi, melankolik ve "Son Mohikan" Lewis nasıl oluyordu da duygularını hep kendine saklar görünen gizemli kadın Adjani'yi seviyordu?

Nasıl oluyordu da Adjani, bu "kıl" adamdan bir de bebek dünyaya getirmeye kalkışıyordu?

Sonunda korkulan oldu ama beklenmedik biçimde...

Daniel Day Lewis Londra'dan Paris'e, Adjani'ye bir faks çekti.
"Bitti!" yazan bir faks.
"İlişkimiz bitti."
Ama asıl çarpıcı söz, hiçbir metnin, hiçbir ayrılık yönteminin altından kalkamayacağı kadar keskindi:

"Seni görmek istemiyorum!"
Faks, susturucu takılmış bir namludan çıkan mermi gibi işi bitirmişti: Soğuk ve sessiz ama kesin biçimde...

Uzaktaki kadına; Adjani'ye kalan ya ağır ağır "ölmek"ti ya da derhal yeni bir hayata başlamaktı...

İkincisini yapti Adjani.
Sanırım faksın soğukluğu onun da içini çarçabuk soğutmuştu...

Ancak... Ey okur, şu soruyu kalbinde bir yere not et: Lewis kendi el yazısıyla kaleme alınmış bir mektup gönderseydi, final bu kadar acı ama kesin olur muydu?

Mektup acıttığı kadar da okşar, malum.

Mektupla ayrılmak "seni görmek istemiyorum ama bana dokunmayı sürdür" demektir bir bakıma...

Mektup elle tutulur bir nesnedir çünkü dokusu vardır; hatta kokar, sevgili kokar.

Bu yüzden de ayrılık mektupları bazen çiftleri daha güçlü biçimde birleştirir...


***

Cep mesajı, mail, faks gibi yöntemlerle ayrılmanın insanı çok farklı biçimde acıtıp kanırtmasının nedeni de tam bu noktada gizli işte...

Mesaj açık ama mesajı veren ortada yok.

Yani seçenek yok.
Tartışma yok.
O kadar kesin.
O kadar ölümcül.
Karar var, kararsızlık yok.
İtiraf var, tövbe yok.
Buz sanki, öylesine soğuk.

Oysa her ayrılık kararı birleşme arzusuyla bir arada serpilir, gelişir.

Her gidiş içinde dönüşü barındırır.
Uzun uzun konuşarak ayrılan sevgililere bakın; uzaktan onları "kavuşan sevgililer" sanabilirsiniz...


***

Kabul etmeliyiz ki cep mesajları, mail bombardımanları, chat oynaşmalarıyla gelişen günümüz ilişkilerinde bu yolla haberleşme bir tür bağımlılık yaratıyor.

Bir daha, bir daha...
Yaz, yaz, yaz...
Dozaj sürekli artıyor. Hep daha fazla mesaj isteniyor.

Ve sonunda...
Tek bir mesaj geliyor: "Günaydın... Gittim ben."

Kansız, cansız, bedensiz, ruhsuz ama net bir mesaj...

Bir tür "altın vuruş!"


***

Bilmiyorum, bu teknoloji daha ne kadar oynayacak bizimle...

Daha ne kadar değiştirecek bizi, bilmiyorum.

Ama Karacaoğlan'ın çığlığının sıcaklığını sürdürdüğünü biliyorum: "Üç derdim var, birbirinden seçilmez / Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm."

HASMET BABAOGLU
 
Üst Alt